31 Mart 2012 Cumartesi

31 mart cumartesi-228.gün. Hud suresi 9.sayfa

63.
Salih dedi ki: “Ey kavmim! Söyleyin bakayım, eğer ben Rabbim tarafından apaçık bir delil üzerinde isem ve bana tarafından bir rahmet (peygamberlik) vermişse ona karşı geldiğim takdirde beni Allah’dan kim koruyabilir? Demek ki zarara uğratmaktan başka bana katkınız olmaz.”
64.
“Ey kavmim! İşte size mucize olarak Allah’ın dişi bir devesi. Bırakın onu, Allah’ın arzında yayılıp otlasın. Ona kötülük dokundurmayın, yoksa sizi yakın bir azap yakalar.”
65.
Derken onu kestiler. Salih dedi ki: “Yurdunuzda üç gün daha yaşayın. (Sonra helak olacaksınız.) İşte bu, yalanlanamayacak bir tehdittir.”
66.
(Helâk) emrimiz geldiğinde Salih’i ve beraberindeki iman etmiş olanları tarafımızdan bir rahmetle helaktan ve o günün rezilliğinden kurtardık. Şüphesiz Rabbin mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
67.
Zulmedenleri o korkunç uğultulu ses yakaladı da yurtlarında diz üstü çökekaldılar.
68.
Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Biliniz ki Semûd kavmi Rablerini inkâr etti. (Yine) biliniz ki Semûd kavmi Allah’ın rahmetinden uzaklaştı.
69.
Andolsun, elçilerimiz (melekler), İbrahim’e müjde getirip “Selâm sana!” dediler. O, “Size de selâm” dedi ve kızartılmış bir buzağı getirmekte gecikmedi.
70.
Ellerini yemeğe uzatmadıklarını görünce, onları yadırgadı ve onlardan dolayı içinde bir korku duydu. Dediler ki: “Korkma, çünkü biz Lût kavmine gönderildik.”
71.
İbrahim’in karısı ayakta idi. (Bu sözleri duyunca) güldü. Ona da İshak’ı müjdeledik; İshak’ın arkasından da Yakûb’u.

25 Mart 2012 Pazar

25 mart pazar-222.gün-hud suresi 3.sayfa

Bismillahirrahmanirrahim

13.
Yoksa “onu (Kur’an’ı) uydurdu” mu diyorlar? De ki: “Eğer doğru söyleyenler iseniz, haydi Allah’tan başka gücünüzün yettiklerini de (yardıma) çağırıp, siz de onun gibi uydurma on sûre getirin.”
14.
Eğer size (bu konuda) cevap veremedilerse, bilin ki o (Kur’an) ancak Allah’ın ilmiyle indirilmiştir ve O’ndan başka hiçbir ilah yoktur. Artık müslüman oluyor musunuz?
15.
Kim yalnız dünya hayatını ve onun zinetini isterse, biz onlara yaptıklarının karşılığını orada tastamam öderiz. Orada onlar bir eksikliğe uğratılmazlar.
16.
İşte onlar, kendileri için âhirette ateşten başka bir şey olmayan kimselerdir. (Dünyada) yaptıkları şeyler, orada boşa gitmiştir. Zaten bütün yapmakta oldukları da boş şeylerdir.
17.
Rabbi katından açık bir delile dayanan kimse, yalnız dünyalık isteyen kimse gibi midir? Kaldı ki, bu delili Rabbinden bir şahit (Kur’an) ve bir de ondan (Kur’an’dan) önce bir önder ve bir rahmet olarak (indirilmiş olan) Mûsâ’nın kitabı (Tevrat) desteklemektedir.3 İşte bunlar ona (Kur’an’a) inanırlar. Gruplardan her kim onu inkar ederse, ateş onun varacağı yerdir. Ondan hiç şüphen olmasın. Şüphesiz o, Rabbin tarafından (bildirilmiş) gerçektir. Fakat insanların çoğu inanmazlar.
18.
Kim Allah’a karşı yalan uydurandan daha zalimdir? İşte bunlar, Rablerine arz edilecekler ve şâhitler de, “Rablerine karşı yalan söyleyenler işte bunlardır” diyeceklerdir. Biliniz ki, Allah’ın lâneti zalimler üzerinedir.
19.
Onlar (halkı) Allah yolundan alıkoyan ve onu eğri ve çelişkili göstermek isteyen kimselerdir. Hem de onlar ahireti inkâr edenlerin ta kendileridir. 

23 mart cuma-220.gün-hud suresi 1.sayfa


19 Mart 2012 Pazartesi

19 mart pazartesi-216.gün-yunus suresi 10.sayfa

71.
Nûh’un haberini onlara oku. Hani o bir vakit kavmine şöyle demişti: “Ey kavmim! Eğer benim konumum ve Allah’ın âyetleriyle öğüt vermem size ağır geliyorsa, (biliniz ki) ben sadece Allah’a dayanıp güvenmişim. Artık siz de (bana) ne yapacağınızı ortaklarınızla beraber kararlaştırın ki işiniz size dert olmasın! Bundan sonra bana hükmünüzü uygulayın; bana mühlet de vermeyin!
72.
Eğer yüz çeviriyorsanız, sizden zaten hiçbir ücret istemedim. Benim ücretim, ancak Allah’a aittir. Bana müslümanlardan olmam emredildi.”
73.
Onu yine de yalanladılar. Biz de onu ve onunla beraber gemide bulunanları kurtardık ve onları ötekilerin yerine geçirdik. Âyetlerimizi yalanlayanları da suda boğduk. Bak, uyarılan (fakat söz anlamayan)ların sonu nasıl oldu!
74.
Sonra, onun ardından birçok peygamberi kendi toplumlarına gönderdik. Onlara apaçık mucizeler getirdiler. Fakat onlar önceden yalanlamakta oldukları şeye inanacak değillerdi. İşte biz haddi aşanların kalplerini böylece mühürleriz.
75.
Sonra bunların ardından Firavun ile ileri gelenlerine de Mûsâ ve Hârûn’u mucizelerimizle gönderdik. Ama büyüklük tasladılar ve suçlu bir toplum oldular.
76.
Katımızdan kendilerine hak (mucize) gelince, “Şüphesiz bu, apaçık bir sihirdir” dediler.
77.
Mûsâ: “Size hak gelince, onun hakkında böyle mi diyorsunuz? Bu bir sihir midir? Oysa sihirbazlar, iflah olmazlar!” dedi.
78.
Dediler ki: “Bizi atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan döndüresin de yeryüzünde hakimiyet (devlet) ikinizin eline geçsin diye mi bize geldin? Biz ikinize de inanmıyoruz.”

10 Mart 2012 Cumartesi

10 mart cumartesi 207.gün-Yunus Suresi 1.sayfa

10 - YÛNUS SÛRESİ
40,94,95 ve 96. âyetler Medine döneminde, diğerleri Mekke döneminde inmiştir. 109 âyettir. Sûrede temel konu olarak Allah’ın rahmetinin gazabına üstün olduğu vurgulanmaktadır. Sûrede, Yûnus, Nûh ve Mûsâ peygamberler ile bunların kavimlerinin kıssalarına yer verilmektedir. Sûre, adını içindeki Yûnus kıssasından almıştır.

Bismillahirrahmânirrahîm
1.
Elif, Lâm, Râ.1 Bunlar hikmet dolu Kitab’ın âyetleridir.
2.
İçlerinden bir adama, insanları uyar ve iman edenlere, Rableri katında kendileri için bir doğruluk makamı bulunduğunu müjdele diye vahyetmemiz, insanlar için şaşılacak bir şey mi oldu ki o kâfirler, “Bu elbette apaçık bir sihirbazdır” dediler?
3.
Şüphesiz ki Rabbiniz, gökleri ve yeri altı gün içinde (altı evrede) yaratan, sonra da Arş’a2 kurulup işleri yerli yerince düzene koyan Allah’tır. O'nun izni olmaksızın, hiç kimse şefaatçı olamaz. İşte o, Rabbiniz Allah’tır. O halde O'na kulluk edin. Hâlâ düşünmüyor musunuz?
4.
Hepinizin dönüşü ancak onadır. Allah bunu bir gerçek olarak vadetmiştir. Şüphesiz o başlangıçta yaratmayı yapar sonra, iman edip salih ameller işleyenleri adaletle mükafatlandırmak için onu (yaratmayı) tekrar eder. Kafirlere gelince, inkar etmekte olduklarından dolayı, onlar için kaynar sudan bir içki ve elem dolu bir azap vardır.
5.
O, güneşi bir ışık (kaynağı), ayı da (geceleyin) bir aydınlık (kaynağı) kılan, yılların sayısını ve hesabı bilmeniz için ona menziller takdir edendir. Allah bunları (boş yere değil) ancak gerçek ile (hikmeti gereğince) yaratmıştır. O, âyetlerini, bilen bir topluma ayrı ayrı açıklamaktadır.
6.
Şüphesiz gece ve gündüzün ardarda değişmesinde, Allah’ın göklerde ve yeryüzünde yarattığı şeylerde, Allah’a karşı gelmekten sakınan bir toplum için pek çok deliller vardır

6 Mart 2012 Salı

6 mart salı-203.gün-tevbe 18. sayfa

107.
Bir de zararlı faaliyetlerde bulunmak, küfre yardım etmek, mü’minler arasına ayrılık sokmak için ve öteden beri Allah ve Resûlüne karşı savaşanlara üs olsun diye bir mescit yapanlar vardır. Bunlar, “Bizim iyilikten başka hiçbir kasdımız yok” diye de mutlaka yemin ederler. Ama Allah şâhitlik eder ki bunlar mutlaka yalancıdırlar.8
108.
Onun içinde asla namaz kılma. İlk günden temeli takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) üzerine kurulan mescit (Kuba mescidi), içinde namaz kılmana elbette daha layıktır. Orada temizlenmeyi seven adamlar vardır. Allah da tertemiz onları sever.
109.
Binâsını takva (Allah’a karşı gelmekten sakınmak) ve onun rızasını kazanmak temeli üzerine kuran kimse mi daha hayırlıdır, yoksa binasını çökmeye yüz tutmuş bir yarın kenarına kurup, onunla birlikte kendisi de cehennem ateşine yuvarlanan kimse mi? Allah zalimler topluluğunu doğru yola erdirmez.
110.
Kurmuş oldukları binaları, (ölüp de) kalpleri paramparça olmadıkça yüreklerinde sürekli bir kuşku olarak kalmaya devam edecektir. Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
111.
Şüphesiz Allah, mü’minlerden canlarını ve mallarını, kendilerine vereceği cennet karşılığında satın almıştır. Artık, onlar Allah yolunda savaşırlar, öldürürler ve ölürler. Allah bunu Tevrat’ta, İncil’de ve Kur’an’da kesin olarak va’detmiştir. Kimdir sözünü Allah’tan daha iyi yerine getiren? O halde, yapmış olduğunuz bu alışverişten dolayı sevinin. İşte asıl bu büyük başarıdır.

1 Mart 2012 Perşembe

TAĞUTLARIN, İBRAHİM MİLLETİ’Nİ SULANDIRMAK VE DAVETÇİLERİN KALPLERİNDEN YOK ETMEK İÇİN BAŞVURDUKLARI METODLAR

Tüm zamanlarda ve mekanlarda tağutlar kesinlikle İbrahim Milleti’nden hoşnut olmamışlardır ve olmayacaklardır da... Onlar bu şerefli hareketten hep çekinmişler ve korkmuşlardır. Bu yüzden
de sürekli İbrahim Milleti bilincini yok etmenin ve onu davetçilerin gönüllerinden söküp atmanın yollarını büyük bir hırsla aramışlardır. Allahu Teala ilk dönemlerden beri bunun böyle olduğunu bize haber vermektedir. Mekke’de inmiş olan Kalem Suresi’nde şöyle buyurur: “Onlar senin kendilerine yumuşak
davranmanı arzu ettiler; kendileri de bunun üzerine yumuşak davranacaklardı.”Kalem-9

Onlar, davetçilerin bu yoldan başka, çarpık yollara dalmalarını ve nebilerin o sarsılmaz ve dosdoğru davet metodlarından sapmalarını temenni ederler ve bunun için planlar yaparlar. Davetçileri, birçok batılları hakkında susmaya veya kendileri ile ortak bir noktada birleşmeye götürecek yollara saptırmak istiyorlar.
Ta ki davet ölünceye ve asıl çizgisinden, açık, net, anlaşılır ve dosdoğru olan amacından sapıncaya kadar da bunun için uğraşmaya devam ederler. Tağutlar çok iyi bilirler ki ilk taviz, geriye doğru atılan ilk adımdır. Sonra bu basit adımı diğer adımlar izler... Adımlar, adımlar... Öyle adımlar ki davetçi o adımları atarken davanın asli metodunu yitirir ve kesin olarak bu bozulmanın neticesinde batıl ehli ile birçok batıl veya bazıları konusunda
ortak bir noktada buluşur. İşte davetçinin vardığı bu nokta tağutların ta başından beri varmak istedikleri hedeftir. Bu yüzden eğer onlar davetçilerde bir inişe geçme, bozulma veya yelkenleri suya indirme hali görmüşlerse bu durumdan pek hoşnut olurlar. Bu davetçileri ve böyle bir daveti artık bu noktadan sonra desteklemeye başlarlar. Onlara yakınlaşır, onları över, çabalarını takdir eder ve onlara karşı muhabbet duyarlar. Allahu Teala şöyle buyurur: “Müşrikler, sana vahyettiğimizden başka bir şeyi yalan yere bize isnad etmen için seni, nerdeyse, sana vahyettiğimizden saptıracaklar ve ancak o takdirde seni candan dost kabul edeceklerdi.”İsra-73

Seyyid Kutub Rahimehullah bu ayeti tefsir ederken, müşriklerin Rasulullah Sallallahu Aleyhi ve Sellem ile din ve davetle ilgili birçok meselelerde pazarlığa girişmelerinden bahseder ve şöyle der: “Allahu Teala’nın peygamberini etkisinden kurtardığı bu girişimler, her zaman iktidar sahiplerinin dava adamlarını, yoldan
çıkarmak için başvuracağı girişimlerdir. Az da olsa onları davanın doğru yolundan ve sağlam metodundan saptırma girişimleri sürekli sözkonusudur. Dava sahiplerini yoldan saptırma uğruna ufak bir taviz için büyük servetleri feda ederler. Bazı dava sahipleri bu tekliflere kanabilirler. Zira bunun çok basit bir ödün olduğunu
görürler. Yani iktidar sahipleri dava adamlarının davalarını bütünü ile bırakmasını istemezler. Tüm istedikleri, ufak tefek birtakım değişikliklerdir. Böylece her iki tarafın da yolun ortasında bir yerlerde buluşma imkanını bulurlar. Şeytan dava sahiplerine, bu kanaldan sokularak davanın istikbali için bir takım ödünler
verme karşılığında iktidar sahiplerini kazanmaları gerektiğini düşündürebilir.!

Halbuki, yolun başında ufak bir ödün, küçük bir sapma yolun sonuna varıncaya kadar köklü, büyük bir sapmaya dönüşür. Küçük de olsa davanın bir parçasından vazgeçmeyi, basit de olsa davanın bir tarafını gözden çıkarmayı kabul edebilen bir dava adamı daha önce vermiş olduğu bu ödünü durdurma imkanını
kaçırmış olur. Zira bir adım geri çekildikçe teslim olma eğilimi daha da artar. Burada sorun davaya bir bütün olarak inanma sorunudur. Ne kadar küçük de olsa, davanın bir parçasından vazgeçebilen, ne kadar önemsiz de olsa davanın bir tarafını gözden çıkarabilen bir kişinin davasına gerçek anlamda iman ettiği söylenemez. Davanın her tarafı, her yönü iman etmiş olan insanın gözünde aynıdır. Bu tarafı da diğer tarafı gibi gerçektir. Davanın içinde “olmasa da olur” diye bir bölüm yoktur. Dava her yönü ile birbirini tamamlayan bir bütündür. Bir parçasını yitirdiğinde tüm özelliklerini yitirmiş olur. Herhangi bir bölümünü yitiren dava, bir elementini yitiren bir bileşim gibi hiçbir özelliğini koruyamaz.!

İktidar sahipleri, dava sahiplerine, dava erlerine yavaş yavaş sokulurlar. Dava erleri herhangi bir noktada ufak bir taviz verdiklerinde saygınlıklarını ve sağlamlıklarını yitirirler. Artık iktidar sahipleri pazarlığın sürmesi ve fiyatın arttırılmasıyla davanın tamamını teslim alabileceklerini öğrenmiş olurlar. Basit ve değersiz de olsa davanın herhangi bir tarafını, iktidar sahiplerini kendi safına çekmek amacı ile gözden çıkarmak davanın zafere ulaşmasında iktidar sahiplerine dayanma ihtiyacı duymak ruhsal (psikolojik) bir bozgundur. Mü’minler ise davalarında yalnızca Allah’a tevekkül etmek durumundadırlar. Bir kere mağlubiyet gönüllerin derinliklerine kadar indi mi, artık bu mağlubiyet asla zafere dönüştürülemez.”

Evet... Günümüz davetçilerinden birçoğunun, tağutlar tarafından dost edinildiklerini görmekteyiz. Onlara hiçbir zarar vermemekte ve düşman da edinmemektedirler. Zira bu davetçiler onların birçok batılına rıza göstermektedirler. Dolayısıyla hükmü ellerinde tutanlarla yolun ortasında bir araya gelmekte, birleşmektedirler.
Onlarla aynı toplantı salonlarında bir araya gelmekte, aynı kutlamalara katılmakta, aynı helake doğru sürüklenmektedirler.

Tağutların uyguladıkları bu metodların günümüzdeki örneklerini şöyle sıralayabiliriz: 
Bunlardan birincisi, birçok tağutun parlamentolar, meclisler ve benzeri müesseselerin kapılarını bu davetçilerden ve diğerlerinden oluşan hasımlarına açarak, buralarda toplanmalarını sağlamasıdır. Bu hasımlarıyla aynı çatı altında toplanırlar, onlarla çeşitli toplantılar düzenlerler, onların içine karışırlar. Hasımların
davalarını sulandırıncaya kadar bu, böyle devam edip gider. Böylece hasımları ile aralarındaki dava, kafirlerden ayrılma, onların kanunlarını reddetme, onların metodlarını tanımama, batıllarından uzak durma gibi asıl meseleler olmaktan çıkıp, vatanın ve milletin selameti için(!) iktisadi kalkınma, güçlenme, yardımlaşma
ve buna benzer davalar haline gelir. Tüm bunlar tağutların kendi heva ve heveslerine göre, küfür ile yönettikleri
vatanlar içindir.! Şüphesiz tağutların bu tuzağı, ayakların en fazla kaydığı bir meseledir. Bu tuzağa düşenlerin bir çoğunun kendilerini selefi harekete nisbet ettiklerini veya Seyyid Kutub ve benzerlerinin sözlerini ağızlarından düşürmediklerini görmekteyiz. Bununla birlikte ayakların kaydığı bu tuzağa düştükten sonra tağutlar için alkış tuttuklarına, saygı göstermek maksadı ile onlar için ayağa kalktıklarına, onlara ünvanları ile hitap ettiklerine, hatta yönetimlerine, askerlerine ve emniyet teşkilatlarına karşı dostluğu ilan ettiklerine, kanunlarına ve anayasalarına bağlı kalmaya yemin ettiklerine şahit olmaktayız. Bundan da geriye zaten ne kalmaktadır ki? Sapıklıktan Allahu Teala’ya sığınırız.

1 mart perşembe-198.gün-tevbe 13.sayfa



73. Ey peygamber! Kâfirlere ve münafıklara karşı cihad et ve onlara karşı çetin ol. Onların varacakları yer cehennemdir. Ne kötü bir varış yeridir orası!
74. Bir şey söylemediklerine dair Allah'a yemin ediyorlar. Hâlbuki o küfür sözünü söylediler ve (sözde) müslüman olduktan sonra inkâr ettiler. Ayrıca başaramadıkları şeye (peygamberi öldürmeye) de yeltendiler. Sırf, Allah ve Resûlü kendi lütfu ile onları zengin kıldığı için intikam almaya kalktılar. Eğer tövbe ederlerse, kendileri için hayırlı olur. Şayet yüz çevirirlerse, Allah onları dünyada ve ahirette elem dolu bir azaba çarptıracaktır. Artık onlar için yeryüzünde ne bir dost, ne de bir yardımcı vardır.

75. İçlerinden, "Eğer Allah bize lütuf ve kereminden verirse, mutlaka bol bol sadaka veririz ve mutlaka salihlerden oluruz" diye Allah'a söz verenler de vardır.
76. Fakat Allah, lütuf ve kereminden onlara verince, onda cimrilik ettiler ve yüz çevirerek dönüp gittiler.
77. Allah'a verdikleri sözü tutmadıkları ve yalan söyledikleri için O da kalplerine, kendisiyle karşılaşacakları güne kadar (sürecek) bir nifak soktu.
78. Allah'ın, içlerinde gizlediklerini ve fısıltılarını bildiğini(7) ve Allah'ın gaybleri çok iyi bilen olduğunu bilmediler mi?
(7) Âyetin bu kısmı, "Allah'ın, içlerinde gizledikleri ve gizlice yaptıkları görüşmeleri.." şeklinde de tercüme edilebilir.
79. Sadakalar hususunda gönüllü bağışta bulunan mü'minlerle, güçlerinin yettiğinden başkasını bulamayanları çekiştirip onlarla alay edenler var ya; işte Allah asıl onları maskaraya çevirmiştir. Onlar için elem dolu bir azap vardır.