19 Nisan 2012 Perşembe

20 nisan cuma-248.gün-RA'D SÛRESİ 1.sayfa


13 - RA'D SÛRESİ
Mekke döneminde inmiştir. 43 âyettir. Sûre adını, 13. âyette geçen “Ra’d” kelimesinden almıştır. “Ra’d” gök gürültüsü demektir. Sûrede başlıca Allah’ın birliği, peygamberlik, öldükten sonra dirilmek ve hesap ile müşriklerin İslâm hakkında ortaya attıkları şüpheler konu edilmektedir. 

Bismillahirrahmânirrahîm
1.
Elif Lâm Mîm Râ.1 İşte bunlar Kitabın âyetleridir. Sana Rabbinden indirilen gerçektir, fakat insanların çoğu inanmazlar.
2.
Allah, gökleri gördüğünüz herhangi bir direk olmadan yükselten, sonra Arş’a2 kurulan, güneşi ve ayı buyruğu altına alandır. Bunların hepsi belli bir zamana kadar akıp gitmektedir. O, her işi (hakkıyla) düzenler, yürütür, âyetleri ayrı ayrı açıklar ki Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanasınız.
3.
O, yeri yayıp döşeyen, orada dağlar, nehirler meydana getiren, orada her türlü meyveden (erkekli-dişili) iki eş yaratandır.3 O geceyi gündüze bürüyor. Şüphesiz bunlarda, düşünen bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır.
4.
Yeryüzünde birbirine komşu kara parçaları, üzüm bağları, ekinler; bir kökten çıkan çok gövdeli ve tek gövdeli hurma ağaçları vardır ki hepsi aynı su ile sulanır. Ama biz ürünleri konusunda bir kısmını bir kısmına üstün kılıyoruz. Şüphesiz bunda aklını kullanan bir kavim için (Allah’ın varlığını gösteren) deliller vardır.
5.
Eğer şaşacaksan, asıl şaşılacak olan onların, “Biz toprak olunca yeniden mi yaratılacakmışız?” demeleridir. İşte bunlar Rablerini inkar edenlerdir. İşte onlar boyunlarına demir halkalar vurulanlardır ve işte onlar cehennemliklerdir. Onlar orada ebedi kalacaklardır. 

18 Nisan 2012 Çarşamba

Cumartesi Ashabı Ve Modern Tesettür

Okumaya vakti olmayanlar için kısa özet

Kuranda sözü edilen Lanetli Cumartesi Ashabı ; Allahın Cumartesi günleri balık avlama yasağı konusunda balıklardan vazgeçmediler ve ağlarını cumartesiden atıp pazar günü çekerek kendilerince güya cumartesi avlanmamış oldular.Haşa aslında kendilerini aldatıp , Allahı aldatmaya kalktılar(!)

Lanetli Başı örtülü giyinik çıplaklar ise: Allahın “süslerinizi örtün” yasağı hakkında süslerinden vazgeçmediler ve bu defa örtülerini süslere çevirerek ve güya örtünerek yaptılar!Tepeden tırnağa süs oldular! Yine onlar da kendilerini kandırıp Allahı aldatmaya kalktılar(!) Allah hidayet versin.

Ve herkesin bildiği üzere burda sözü geçmeyen diğer hadiste(giyinik çıplak hadisi) nettir.

Fakat lütfen diğer bütün yazıyı okuyun…


17 Nisan 2012 Salı

Lanetlenmiş Cumartesi Ashabı ve Lanetlenmiş Başörtülü Giyinik çıplakların benzerliği

“De ki: «–Allâh katında cezâya çarptırılma bakımından bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allâh, kimlere lânet etmiş ve gazabına uğratmışsa; kimlerden maymunlar, domuzlar ve tâğuta tapanlar yapmışsa, işte bunların makâmı daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır.” (el-Mâide, 60)

Cumartesi Ashabı Hadisesi
Ashâb-ı Sebt, Kızıldeniz kenarında Medyen şehrinde yaşayan kimselerdi.

Cumartesi günü ibâdetin dışındaki işler haram kılınmıştı.Bu sebple Cumartesi günleri sadece Allaha ibadet ederlerdi.

Yine Ayrıca o günde avlanmamak üzere peygamberleri Dâvûd -aleyhisselâm-’a söz vermişlerdi
Daha sonra şeytan, kendilerine şöyle vesvese verdi:
“Siz avlamaktan değil, yemekten menedildiniz!”
Hikmet-i ilâhî bir imtihan olarak Cumartesi günleri balıklar çoğalır, diğer günler ise balıklar azalırdı.

Dünya hayatlarındaki çıkarlarına ters düşen bu durum sebebiyle şeytanın fısıltısı bazılarına çok câzip geldi .Ve ahireti unutup dünyayı tercih ettiler…

Fakat ahiretlerinden de vazgeçmek istemiyorlardı.Çünkü Davud’(a.s)ın Musa’(a.s.)ın ve diğer gönderilen peygamberlerin Allahın peygamberi olduğu Allah’ın onlara apaçık bir şekilde gönderdiği sayısız mucizelerle ayan beyan ortaya çıkmıştı.Allaha itaat etmeleri gerektiğini artık net bir şekilde biliyorlardı.

Belki de başkaca sebepleri vardı mesela diğer insanlar arasında dinin emirlerine uymayan olarak anılmaktan korkuyorlardı.Bu yüzden bu yasağı ayan beyan çiğnemediler..

Yani onlar öyle bir yol buldular ki :

Cumartesi günü avlanmıyorlar, böylece ahiretlerini sağlama alıyorlar(!!!)

Fakat her nasılsa cumartesi günü gelen sürü sürü balıkları da elde edip, dünyalarını da kurtarmış oluyorlardı(!)

İşte onlar bu ince plan sebebiyle Hakkı saptırarak(!) ve Haktan saparak lanete uğradılar.

Nasıl mı?

İşte bu hususta Medyen halkı üç kısma ayrıldı:
1 Kısım; Bunlar cumartesi günü ağ atarlar, pazar günü de çekerlerdi.

Böylece aslında sadece kendilerini kandırarak ve kendilerince cumartesi yasağını delmeden(!) dünya menfaatlerine kavuşanlar ama farkında olmadan ahiretten olanlardı.
2 Kısım; balık avlama günâhına girmediler, fakat emr-i ilâhîye uymayanlara da karşı çıkmadılar Yâni ilâhî emrin çiğnenmesi karşısında sessiz kalıp herhangi bir îkaz ve nasihatte bulunmadılar
3 Kısım ise; hem ilâhî nehye riâyet ettiler, hem de cumartesi günü yasağını çiğneyenlere îkaz ve nasihatte bulundular Sükût edenlere de susmakla doğru yapmadıklarını söylediler Emr-i bi’l-ma’rûf ve nehy-i ani’l-münker vazîfesini yerine getirdiler
Sükût edenler, kendilerini îkaz edenlere:
“Helâk olacak kavme niçin vaaz edip kendinizi yoruyorsunuz? Emeğinize yazık!” derlerdi
Emr-i bi’l-ma’rûfta bulunanlar da:
“Biz, Cenâb-ı Hakk’ın huzûrunda mes’ûl olmamak, mâzûr olmak için böyle yapıyoruz!” diye cevap verirlerdi
Daha sonra bunlar, diğerlerine gelecek olan musîbet kendilerine de gelmesin diye onlarla aralarına bir duvar çektiler Duvarın arkasındaki sesler kesilince, bir de baktılar ki, bir gecede hepsi birden maymuna dönmüşler! İlâhî hükmü dikkate almadıkları için böyle bir cezâya dûçâr olan bedbahtlar, Allâh’ın emrine itaat ettikleri için bu azaptan kurtulan akrabalarının yanında bir müddet mahzun mahzun gezdiler Üç gün sonra da, maymun şekline girmiş olan âsîlerin hepsi öldü
İmâm Begavî’nin Meâlimü’t-Tenzîl adlı eserinde:
“Avlanmayan, lâkin avlayanlara da herhangi bir îkaz ve nehiyde bulunmayıp susanlar da, onlarla birlikte maymunlar hâline geldiler” denilmektedir
İşte Allah gönderdiği kitabında, Kur’ân-ı Kerîm’de cumartesi ashabı hakkında şöyle buyurur:
واَسْأَلْهُمْ عَنِ الْقَرْيَةِ الَّتِي كَانَتْ حَاضِرَةَ الْبَحْرِ إِذْ يَعْدُونَ فِي السَّبْتِ إِذْ تَأْتِيهِمْ حِيتَانُهُمْ يَوْمَ سَبْتِهِمْ شُرَّعاً وَيَوْمَ لاَ يَسْبِتُونَ لاَ تَأْتِيهِمْ كَذَلِكَ نَبْلُوهُم بِمَا كَانُوا يَفْسُقُونَ
“Onlara, deniz kıyısında bulunan şehir halkının durumunu sor! Hani onlar, cumartesi gününe saygısızlık gösterip haddi aşıyorlardı Çünkü cumartesi günü, balıklar meydana çıkarak akın akın onlara gelirdi; cumartesi tatili yapmadıkları gün de gelmezlerdi İşte böylece Biz, yoldan çıkmalarından dolayı onları imtihân ediyorduk” (el-A’râf, 163)
وَإِذَ قَالَتْ أُمَّةٌ مِّنْهُمْ لِمَ تَعِظُونَ قَوْمًا اللّهُ مُهْلِكُهُمْ أَوْ مُعَذِّبُهُمْ عَذَابًا شَدِيدًا قَالُواْ مَعْذِرَةً إِلَى رَبِّكُمْ وَلَعَلَّهُمْ يَتَّقُونَ
“İçlerinden bir topluluk:
«–Allâh’ın helâk edeceği, yâhut şiddetli bir şekilde azâb edeceği bir kavme ne diye nasihat ediyorsunuz?» dedi
(Nasihat edenler) dediler ki:
«–Rabbimize beyân edecek mâzeretimiz olsun diye, bir de (belki) sakınırlar ümîdiyle (nasihatte bulunuyoruz)»” (el-A’râf, 164)
فَلَمَّا نَسُواْ مَا ذُكِّرُواْ بِهِ أَنجَيْنَا الَّذِينَ يَنْهَوْنَ عَنِ السُّوءِ وَأَخَذْنَا الَّذِينَ ظَلَمُواْ بِعَذَابٍ بَئِيسٍ بِمَا كَانُواْ يَفْسُقُونَ
(165)
فَلَمَّا عَتَوْاْ عَن مَّا نُهُواْ عَنْهُ قُلْنَا لَهُمْ كُونُواْ قِرَدَةً خَاسِئِينَ
(166)
“Onlar, kendilerine yapılan îkazları unutunca, Biz de kötülükten menedenleri kurtardık; zulmedenleri de yapmakta oldukları kötülüklerinden dolayı şiddetli bir azâb ile yakaladık Kibirlenip de kendilerine yasak edilen şeylerden vazgeçmeyince, onlara: «Aşağılık maymunlar olun!» dedik” (el-A’râf, 165-166)
Cenâb-ı Hak, daha sonraki nesillere, bu hâdiseyi hatırlatarak şu şekilde îkaz buyurmaktadır:
وَلَقَدْ عَلِمْتُمُ الَّذِينَ اعْتَدَواْ مِنكُمْ فِي السَّبْتِ فَقُلْنَا لَهُمْ كُونُواْ قِرَدَةً خَاسِئِينَ
“(Ey İsrâîloğulları!) İçinizden cumartesi günü azgınlık edip de, bu yüzden kendilerine, «Aşağılık maymunlar olun!» dediklerimizi elbette bilmektesiniz” (el-Bakara, 65)
فَجَعَلْنَاهَا نَكَالاً لِّمَا بَيْنَ يَدَيْهَا وَمَا خَلْفَهَا وَمَوْعِظَةً لِّلْمُتَّقِينَ
“İşte bu kıssayı, o zaman hazır olanlara ve sonradan gelenlere ibret verici bir cezâ, muttakîler için de bir nasihat kıldık” (el-Bakara, 66)
Eyle ahâlîsi cumartesi günü Allâh’ın emirlerinden çıkıp nefislerine zulmettikleri zaman Dâvûd -aleyhisselâm- onlara lânet etmiş, onlar da maymunlara dönmüşlerdir (Elmalılı H Yazır, Hak Dîni Kur’ân Dili, III, 1786)
Bu hâdisenin, Dâvûd -aleyhisselâm- zamanında meydana geldiğine şu âyet-i kerîme de işâret etmektedir:
لُعِنَ الَّذِينَ كَفَرُواْ مِن بَنِي إِسْرَائِيلَ عَلَى لِسَانِ دَاوُودَ وَعِيسَى ابْنِ مَرْيَمَ
“İsrâîloğulları’ndan inkâr edenler, hem Dâvûd’un, hem de Meryem oğlu Îsâ’nın diliyle lânetlendiler!” (el-Mâide, 78)
Müslümanlar, bütün peygamberlere inandığı, onların aralarında bir ayırım yapmadığı ve Hazret-i Îsâ’yı da peygamber olarak kabûl ettiği için Yahûdîler:
“_Biz, sizin dîninizden daha kötü bir din bilmiyoruz!” demişlerdi
Bunun üzerine, şu âyet-i celîle nâzil oldu:
قُلْ هَلْ أُنَبِّئُكُم بِشَرٍّ مِّن ذَلِكَ مَثُوبَةً عِندَ اللّهِ مَن لَّعَنَهُ اللّهُ وَغَضِبَ عَلَيْهِ وَجَعَلَ مِنْهُمُ الْقِرَدَةَ وَالْخَنَازِيرَ وَعَبَدَ الطَّاغُوتَ أُوْلَـئِكَ شَرٌّ مَّكَاناً وَأَضَلُّ عَن سَوَاء السَّبِيلِ
“De ki: «–Allâh katında cezâya çarptırılma bakımından bundan daha kötüsünü haber vereyim mi? Allâh, kimlere lânet etmiş ve gazabına uğratmışsa; kimlerden maymunlar, domuzlar ve tâğuta tapanlar yapmışsa, işte bunların makâmı daha kötüdür ve onlar doğru yoldan daha çok sapmışlardır” (el-Mâide, 60) (Vâhidî, Esbâbü’n-Nüzûl, s 203)
Âyet-i kerîmede de ifâde edildiği gibi Allâh Teâlâ, Benî İsrâîl’den kötülükte inatla ısrar eden o bedbahtları önce maymun kılığına sokmuş, sonra da helâk etmiştir

Ve gelelim GİYİNİK ÇIPLAKLARA!

Allah onlara süslerinizi göstermeyin demiş.(Bknz.Nur-31)

Onlar da ÖRTÜLERİNİ SÜS EDİNME YOLUYLA ASHABI SEBTLEŞMİŞLERDİR.

Yine onlar Allahın örtünme emrini ,

cumartesi ashabı gibi anlamaya çalışarak -örtünmüşler-

ama beden hatlarını ortaya çıkarmak gibi dünyalık bir menfaatten de kendilerini alamayıp,dar kıyafetlerle örtünmüşlerdir(!)

Böylece hem bedenlerini örtüp, kendilerince Allahın emrine uymuşlar(!)

hem de Allahın zinet diye tanımladığı uzuvlarının nasıllığını açıkça ortaya sererek, “gösteriş” gibi bir dünyalık menfaati elde etmişlerdir.

Durum bu kadar açık ve nettir.

Allahın Gözlerini ve Kalbini kör kılmadığı kimseler anlar ve görür inşallah…

6 Nisan 2012 Cuma

6nisan cuma-234.gün-hud son,yusuf suresi 1.sayfa

118-119.
Rabbin dileseydi insanları (aynı inanca bağlı) tek bir ümmet yapardı. Fakat Rabbinin merhamet ettikleri müstesna, onlar ihtilafa devam edeceklerdir. Zaten onları bunun için yarattı. Rabbinin, “Andolsun ki cehennemi hem cinlerden, hem insanlardan (suçlularla) dolduracağım” sözü kesinleşti.10
120.
(Ey Muhammed!) Peygamberlerin haberlerinden, kendileriyle senin kalbini pekiştirdiğimiz her bir haberi sana aktarıyoruz. Bunlarda, sana hak, mü’minlere de bir öğüt ve hatırlatma gelmiştir.
121.
İman etmeyenlere de ki: “Elinizden geleni yapın, biz de yapacağız.”
122.
“Bekleyin, biz de bekleyeceğiz.”
123.
Göklerin ve yerin gaybını bilmek Allah’a mahsustur. Bütün işler ona döndürülür. Öyle ise ona kulluk et ve ona tevekkül et. Rabbin yaptıklarınızdan habersiz değildir.

12 - YÛSUF SÛRESİ
Mekke döneminde inmiştir. 111 âyettir. Bu sûrede Yûsuf Peygamberin hayatta karşılaştığı sıkıntılar ve bunlara sabrederek nasıl başarıya ulaştığı anlatılmakta ve inananlar için faydalı öğütler, önemli mesajlar verilmektedir. Kur’an’da baştan sona kadar bir tek konuyu anlatan tek sûre budur.

Bismillahirrahmânirrahîm
1.
Elif Lâm Râ.1 Bunlar, apaçık Kitabın âyetleridir.2
2.
Biz onu, akıl erdiresiniz diye Arapça bir Kur’an olarak indirdik.
3.
Sana bu Kur’an’ı vahyetmekle kıssaların en güzelini anlatıyoruz. Halbuki daha önce sen bunlardan habersiz idin.
4.
Hani Yûsuf babasına, “Babacığım! Gerçekten ben (rüyada) on bir yıldız, güneşi ve ayı gördüm. Gördüm ki onlar bana boyun eğiyorlardı” demişti.

5-nisan perşembe-233.gün

109.
(Ey Muhammed!) Şunların taptıkları şeylerin batıl olduğu konusunda şüpheye düşme. Onlar sadece, daha önce babalarının taptığı gibi tapıyorlar. Şüphesiz biz onlara (azaptan) paylarını eksiksiz olarak tastamam vereceğiz.
110.
Andolsun, biz Mûsâ’ya Kitab’ı (Tevrat’ı) vermiştik de onun hakkında ayrılığa düşülmüştü. Eğer daha önce Rabbinin bir sözü geçmemiş olsaydı, elbette aralarında hüküm verilirdi. Onlar da (müşrikler de) o Kur’an hakkında derin bir şüphe içindedirler.
111.
Şüphesiz Rabbin onların her birine, yaptıklarının karşılığını tastamam verecektir. Şüphesiz Rabbin onların yaptıklarından hakkıyla haberdardır.
112.
Öyle ise emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Beraberindeki tövbe edenler de dosdoğru olsunlar. Hak ve adalet ölçülerini aşmayın. Şüphesiz O yaptıklarınızı hakkıyla görür.
113.
Zulmedenlere meyletmeyin. Yoksa size de ateş dokunur. Sizin Allah’tan başka dostlarınız yoktur. Sonra size yardım da edilmez.
114.
(Ey Muhammed!) Gündüzün iki tarafında ve gecenin gündüze yakın vakitlerinde namaz kıl. Çünkü iyilikler kötülükleri giderir. Bu, öğüt alanlar için bir öğüttür.9
115.
Sabret! Çünkü Allah iyilik edenlerin mükafatını zayi etmez.
116.
Sizden önceki nesillerden aklı başında kimseler (insanları) yeryüzünde bozgunculuk yapmaktan alıkoysalardı ya! Ancak içlerinden kendilerini kurtardığımız pek az kimse bunu yapmıştı. Zulmedenler ise içinde şımartıldıkları refahın ardına düştüler ve günahkâr kimseler oldular.
117.
Rabbin, halkları salih ve ıslah edici kimseler iken memleketleri zulmederek helak etmez.

4-nisan çarşamba-232.gün

98.
Firavun, kıyamet gününde kavminin önüne geçecek ve onları ateşe götürecektir. Ne kötü varış yeridir orası!
99.
Onlar, hem bu dünyada, hem de kıyamet gününde lanete uğratıldılar. Ne kötü destektir onlara verilen destek!
100.
(Ey Muhammed!) Bunlar o memleketlerin haberlerinden bazılarıdır. Onları sana anlatıyoruz. Onlardan ayakta duranlar da var, yıkılıp gidenler de.
101.
Biz onlara zulmetmedik. Fakat onlar kendilerine zulmettiler. Rabbinin azap emri gelince Allah’ı bırakıp da taptıkları ilahları kendilerine hiçbir fayda sağlamadı. İlahları onların sadece ziyanlarını artırdı.
102.
Zulme sapmış memleketlerin halkını yakaladığında, Rabbinin yakalaması işte böyledir! Şüphesiz onun yakalaması can yakıcı ve şiddetlidir.
103.
Şüphesiz, ahiret azabından korkanlar için bunda bir ibret vardır. Bu, insanların (hesap ve ceza için) toplanacakları bir gündür. Bu, herkesin toplanıp bir araya geleceği bir gündür.8
104.
Biz onu ancak belirli bir zamana kadar erteliyoruz.
105.
O gün geldiği zaman Allah’ın izni olmadan hiçbir kimse konuşamaz. Onlardan mutsuz (cehennemlik) olanlar da vardır, mutlu (cennetlik) olanlar da.
106.
Mutsuz olanlara gelince; cehennemdedirler. Onların orada şiddetli bir soluyuşları vardır.
107.
Onlar, gökler ve yerler durdukça orada ebedi olarak kalacaklardır. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Şüphesiz Rabbin istediğini yapandır.
108.
Mutlu olanlara gelince, gökler ve yerler durdukça içinde ebedi kalmak üzere cennettedirler. Ancak Rabbinin dilemesi başka. Bu onlara ardı kesilmez bir lütuf olarak verilmiştir.

3 Nisan 2012 Salı

3 nisan salı-231.gün-hud 12.sayfa

89.
“Ey Kavmim! Bana karşı olan düşmanlığınız, Nûh kavminin veya Hûd kavminin, yahut Salih kavminin başına gelenin benzeri gibi bir felaketi sakın sizin de başınıza getirmesin. (Ve unutmayın ki) Lût kavmi sizden uzak değildir.”
90.
“Rabbinizden bağışlanma dileyin, sonra ona tövbe edin. Şüphesiz Rabbim çok merhametlidir, çok sevendir.”
91.
Dediler ki: “Ey Şu’ayb! Dediklerinin çoğunu anlamıyoruz. Hem biz seni aramızda zayıf görüyoruz. Eğer kabilen olmasaydı seni taşa tutardık. Zaten sen bizce itibarlı biri değilsin.”
92.
Şu’ayb şöyle dedi: “Ey kavmim! Benim kabilem sizce Allah’tan daha itibarlı mı ki, O’na sırt çevirdiniz. Şüphesiz Rabbim sizin yaptıklarınızı kuşatmıştır.”
93.
“Ey Kavmim! Elinizden geleni yapın. Şüphesiz ben de (elimden geleni) yapacağım. Rezil edici azabın kime geleceğini ve kimin yalancı olduğunu yakında bileceksiniz. Gözleyin. Şüphesiz ben de sizinle beraber gözlüyorum.”
94.
(Azap) emrimiz gelince, Şu’ayb’ı ve onunla birlikte iman edenleri, katımızdan bir rahmetle kurtardık. Zulmedenleri ise o korkunç (uğultulu) ses yakaladı da yurtlarında dizüstü çökekaldılar.
95.
Sanki orada hiç yaşamamışlardı. Biliniz ki Semûd kavmi Allah’ın rahmetinden uzaklaştığı gibi Medyen halkı da uzaklaştı.
96-97.
Andolsun, biz Mûsâ’yı âyetlerimizle ve apaçık bir mucize ile Firavun’a ve onun ileri gelen adamlarına peygamber gönderdik de ileri gelenler Firavun’un emrine uydular. Halbuki Firavun’un emri doğru değildi.

1 nisan pazar-229.gün-hud 10.sayfa