29 Şubat 2012 Çarşamba

29 şubat çarşamba-197.gün-tevbe 12.sayfa



69. (Ey münafıklar!), siz de tıpkı sizden öncekiler gibisiniz: Onlar sizden daha güçlü, malları ve çocukları daha fazlaydı. Onlar paylarına düşenden faydalanmışlardı. Sizden öncekilerin, paylarına düşenden faydalandığı gibi siz de payınıza düşenden öylece faydalandınız ve onların daldığı gibi, siz de (dünya zevkine) daldınız. İşte onların dünyada da ahirette de amelleri boşa gitmiştir. İşte onlar ziyana uğrayanların ta kendileridir.
70. Onlara kendilerinden öncekilerin; Nûh, Âd ve Semûd kavimlerinin; İbrahim'in kavminin; Medyen halkının ve yerle bir olan şehirlerin haberleri ulaşmadı mı? Peygamberleri onlara apaçık mucizeler getirmişti. (Ama inanmadılar, Allah da onları cezalandırdı.) Demek ki Allah onlara zulmediyor değildi, ama onlar kendilerine zulmediyorlardı.
71. Mü'min erkekler ve mü'min kadınlar birbirlerinin dostlarıdır. İyiliği emreder, kötülükten alıkoyarlar. Namazı dosdoğru kılar, zekâtı verirler. Allah'a ve Resûlüne itaat ederler. İşte bunlara Allah merhamet edecektir. Şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
72. Allah, mü'min erkeklere ve mü'min kadınlara, ebedî olarak kalacakları, içinden ırmaklar akan cennetler ve Adn cennetlerinde çok güzel köşkler va'detti. Allah'ın rızası ise, bunların hepsinden daha büyüktür. İşte bu büyük başarıdır.

28 Şubat 2012 Salı

28 şubat salı-196.gün-tevbe 11.sayfa



62. Sizi razı etmek için, Allah'a yemin ederler. Eğer gerçekten mü'min iseler (bilsinler ki), Allah ve Resûlü'nü razı etmeleri daha önceliklidir.
63. Allah'a ve Resûlüne karşı gelen kimseye, içinde ebedî kalacağı cehennem ateşinin olduğunu bilmediler mi? İşte bu, büyük bir rezilliktir.
64. Münafıklar, kalplerinde olan şeyleri, yüzlerine karşı açıkça haber verecek bir sûrenin üzerlerine indirilmesinden çekinirler. De ki: "Siz alay ede durun! Allah, çekindiğiniz o şeyi ortaya çıkaracaktır."
65. Şâyet kendilerine (niçin alay ettiklerini) sorsan, "Biz sadece lâfa dalmıştık ve aramızda eğleniyorduk", derler. De ki: "Allah'la, O'nun âyetleriyle ve peygamberiyle mi eğleniyordunuz?"
66. Boşuna özür dilemeyin! Çünkü siz, (sözde) iman ettikten sonra küfrünüzü açığa vurdunuz. İçinizden (tövbe eden) bir zümreyi affetsek bile, suçlarında ısrar etmeleri sebebiyle, diğer bir zümreye azap edeceğiz.
67. Münafık erkekler ve münafık kadınlar birbirlerindendir (birbirlerinin benzeridir). Kötülüğü emredip iyiliği yasaklarlar, ellerini de sıkı tutarlar. Onlar Allah'ı unuttular; Allah da onları unuttu. Şüphesiz münafıklar, fasıkların ta kendileridir.
68. Allah, erkek münafıklara, kadın münafıklara ve kâfirlere, içinde ebedî kalmak üzere cehennem ateşini va'detti. O, onlara yeter. Allah, onlara lânet etmiştir. Onlar için sürekli bir azap vardır.

27 Şubat 2012 Pazartesi

Abdullatif bin Abdurrahman şöyle der: “Dini açıkça ortaya
koyma ve emri bi’l-ma’ruf nehyi ani’l-münkerin, yumuşak davranma,
hikmet veya buna benzer bahanelerle terk edilmesi,
cahillik nedeni ile bunların terk edilmesinden daha kötü, zarar ve
günah bakımından daha büyüktür. Bu geçersiz bahaneler ile
bunları terkeden insanlar, böyle bir hareket tarzı olmadıkça yaşamaya
imkan bulamayacakları kanaatindedirler. Böylelikle
rasullere ve onlara iman etmiş olanlara muhalefet etmekte ve
onların yollarından ve metodlarından uzaklaşmaktadırlar. Çünkü
bu taife akıllıca davranmanın, insanların rızasını kazanmaktan,
onlarla arasını iyi tutmaktan, onların dostluğunu ve muhabbetini
kazanmaktan geçtiğini kabul etmektedir. Bu, bir takım nefsani
istekleri ve emelleri, sükuneti ve kafir dahi olsa insanlarla iyi
ilişkileri, Allah için düşmanlık yapma ve eziyet çekmeyi terk etmeyi
tercih etmektir. Ki bunun akıbeti, helaktır. Halbuki kişi Allah
için dostluk ve düşmanlık yapmadıkça imanın tadını alamaz.
Akıllıca davranmak, Allah ve Rasulü’nün rızasına ulaştıracak
amelleri işlemekten başkası değildir. Bu ise, Allah’ın düşmanlarını
düşman edinmeyi gerektirir. Allah düşmanlarına duyulan buğz,
kalbin zindeliğinin, izzetinin ve yüceliğinin bir ürünüdür. Zindelik,
izzet ve yücelik yoksa, buğz yoksa ve muamelede, dostlukta ve düşmanlıkta pisi temizden ayırma yoksa böyle bir kalpte hangi
hayır barınabilir ki?” Ed-Düreru’s-Seniyye, Cihad Bölümü, 35

dostluk düşmanlık

Asıl itibari ile kafirlere düşmanlık, buğz, uzak durma ve reddetme her yerde ve her zaman Müslümanın üzerine vaciptir. Çünkü bunlar, kişinin müslümanlığının yalnız kendisiyle geçerli olacağı “La İlahe İllallah” kelimesinin gereklerindendir. Enbiyanın davetlerinde temel bir esas olan düşmanlığın açıkça ilan edilmesi uygulamasının,
günümüz davet programlarında olduğu gibi, ihmal edilip tümüyle rafa kaldırılması, sonradan ortaya çıkarılmış olan garip bir uygulamadır. Nebi’nin Sallallahu Aleyhi ve Sellem takip ettiği yolun dışındaki bir takım yollarla davet eden sözde davetçilerin bu uygulaması, her halukarda takiyye yapmayı din edinmiş, iki
yüzlülüğü önemsemeyen, münafıklık yapmaktan hiç çekinmeyen ve beşeri ideolojileri benimsemiş olan parti ve bu partilerin yöntemlerine dayanmaktadır....

Ebu Zer’in Müslüman oluşu ile ilgili olarak Sahih-i Buhari de geçen kıssa; Kıssadaki konumuzla
ilgili bölüm, Nebi’nin Sallallahu Aleyhi ve Sellem, Ebu Zer’e söylemiş olduğu şu sözdür: “Ey Ebu Zer! Bu işi gizle ve memleketine dön. Bizim güç kazandığımız sana ulaştığında bize gel.” Buna rağmen Ebu Zer, Nebi’nin Sallallahu Aleyhi ve Sellem kafirlere karşı takınmış olduğu tavra ve izlemiş olduğu yola uymak maksadı ile
kafirlerin arasında Müslümanlığını ilan etti. Hadiste belirtildiği gibi ağır bir saldırıya uğramasına, ancak yine de bu ilanını tekrarlamaya devam etmesine rağmen Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem onun yapmış olduğu bu işi eleştirmemiş, ona olan desteğini kesmemiş ve ona, günümüzün davetçilerinin söylemiş oldukları
şu sözü söylememiştir: “Kendisine çağırmış olduğun bu yol, bizi ve planlarımızı deşifre ederek, davetin ve meyvelerinin yok olmasını hızlandırır.” Şüphesiz Nebi Sallallahu Aleyhi ve Sellem, böyle
bir sözü söylemekten münezzehtir. O, davet konusunda, kıyamet gününe kadar tüm insanlar için bir örnektir. Müslümanlardan bazı müstaz’afların gizlenmeleri ile dinin izhar edilip ilan edilmesi meseleleri birbirinden farklı şeylerdir.Nebi’nin Sallallahu Aleyhi ve Sellem daveti açık idi. Herkes, O’nun davetinin temel ilkesinin ve
ekseninin; tağutları reddetmek ve kapsamış olduğu bütün çeşitleriyle ibadeti yalnızca Allahu Teala’ya has kılmak olduğunu biliyordu.
-Ebu Muhammed Asım-Millet'i İbrahim

27 şubat pazartesi-195.gün-tevbe 10.sayfa



55. Onların malları ve çocukları seni imrendirmesin. Allah, bununla ancak onlara dünya hayatında azap etmeyi ve canlarının kâfir olarak çıkmasını istiyor.
56. Kesinlikle sizden olduklarına dair Allah'a yemin ederler. Oysa onlar sizden değillerdir. Fakat onlar korkudan ödleri patlayan bir topluluktur.
57. Eğer sığınacak bir yer veya (gizlenecek) mağaralar yahut girilecek bir delik bulsalardı, hemen koşarak oraya kaçarlardı.
58. İçlerinden sadakalar konusunda sana dil uzatanlar da var. Kendilerine ondan bir pay verilirse, hoşnut olurlar; eğer kendilerine ondan bir pay verilmezse, hemen kızarlar.
59. Eğer onlar Allah ve Resûlünün kendilerine verdiğine razı olup, "Bize Allah yeter. Lütuf ve ihsanıyla Allah ve Resûlü ileride bize yine verir. Biz yalnız Allah'a rağbet eder (O'nun ihsanını ister)iz" deselerdi, kendileri için daha hayırlı olurdu.
60. Sadakalar (zekâtlar), Allah'tan bir farz olarak ancak fakirler, düşkünler, zekât toplayan memurlar, kalpleri İslâm'a ısındırılacak olanlarla (özgürlüğüne kavuşturulacak) köleler, borçlular, Allah yolunda cihad edenler ve yolda kalmış yolcular içindir. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
61. Yine onlardan peygamberi inciten ve "O (her söyleneni dinleyen) bir kulaktır" diyen kimseler de vardır. De ki: "O, sizin için bir hayır kulağıdır ki Allah'a inanır, mü'minlere inanır (güvenir). İçinizden inanan kimseler için bir rahmettir. Allah'ın Resûlünü incitenler için ise elem dolu bir azap vardır."

26 şubat pazar-194.gün-tevbe 9.sayfa



48. Andolsun, bunlar daha önce de fitne çıkarmak istemişler ve sana karşı türlü türlü işler çevirmişlerdi. Nihayet hak geldi ve onlar istemedikleri hâlde, Allah'ın dini galip geldi.
49. Onlardan "Bana izin ver, beni fitneye (isyana) sevk etme" diyen de vardır. Bilesiniz ki onlar (böyle diyerek) fitnenin ta içine düştüler. Şüphesiz ki cehennem, kâfirleri elbette kuşatacaktır.
50. Sana bir iyilik gelirse, bu onları üzer. Eğer başına bir musîbet gelirse, "Biz tedbirimizi önceden almıştık" derler ve sevinerek dönüp giderler.
51. De ki: "Bizim başımıza ancak, Allah'ın bizim için yazdığı şeyler gelir. O, bizim yardımcımızdır. Öyleyse mü'minler, yalnız Allah'a güvensinler."
52. De ki: "Bizim için siz, (şehitlik veya zafer olmak üzere) ancak iki güzellikten birini bekleyebilirsiniz. Biz de, Allah'ın kendi katından veya bizim ellerimizle size ulaştıracağı bir azabı bekliyoruz. Haydi bekleyedurun. Şüphesiz biz de sizinle birlikte beklemekteyiz."
53. Yine de ki: "İster gönüllü, ister gönülsüz olarak harcayın, sizden asla kabul olunmayacaktır. Çünkü siz fasık bir topluluksunuz."
54. Harcamalarının kabul edilmesine, yalnızca, Allah'ı ve Resûlünü inkâr etmeleri, namaza ancak üşene üşene gelmeleri ve ancak gönülsüzce harcamaları engel olmuştur.

25 Şubat 2012 Cumartesi

Vela ve Bera Akidesinin Önemi

EBU BASİR ET TARTUSİ

Bu soru, birçok insanın dilinde tekrar etmektedir. İslam’da, dostluk ve düşmanlık akidesinin bu derece vurgulanmasındaki sebep nedir? İnsanoğlu olarak bizler, din ve akide ayrımcılığını bırakıp, neden kardeş olamıyoruz?

Bu tür sloganlaşmış sözler oldukça yaygın olmasına rağmen, fiiliyatta uygulanma imkanı olmayan hayali ve batıl taleplerdir. Şöyle ki:

İlk olarak: Dostluk ve düşmanlık bağını ALLAH için ve ALLAH’a iman temeli üzere kurmak, ALLAHu Teala’nın, nebi ve rasullerin dili ile kulları için bildirmiş olduğu dindir. ALLAHu Teala’nın dini olan İslam dairesinde kalmak isteyen kişinin, bu akidenin dışına çıkması mümkün değildir. Mesele bu yönüyle, İslam ya da İslam olmamaktır… Küfür ya da İman!

İkinci olarak: Bizzat kendi zatı adına dostluk ve düşmanlık bağının kurulduğu kişi ilahlaştırılmış olur. Kim dostluk ve düşmanlığı ALLAH için yapar, ALLAH için sever ve ALLAH için düşmanlık duyarsa, o kimse ALLAH’ın kuludur. Kim de bunları ALLAH’tan başkası için yaparsa, o kişinin kuludur.

Şeyhu’l-İslam İbn-i Teymiye (rahimehullah) şöyle der: “ALLAHu Teala dışında, yaratıklardan hiçbirini bizzat zatı için sevmek caiz değildir. Sadece ALLAH Teala zatı için sevilir. Bu, uluhiyetin manasında vardır. ALLAHu Teala şöyle buyurur: “Eğer göklerle yerde ALLAH’tan başka ilahlar olsaydı ikisinin de düzeni bozulup gitmişti.” (21 Enbiya/22) Bir şeyi zatından dolayı sevmek, şirktir. ALLAHu Teala dışında kimse zatından dolayı sevilmez. Bu, onun uluhiyetinin özelliklerindendir. ALLAHu Teala dışında her sevilen, ALLAH için sevilmezse, ona duyulan sevgi fasittir.”

Bu yönüyle dostluk ve düşmanlık, Tevhid ve şirktir. Şirk ise büyük bir zulümdür ve tek olan ALLAH’a ibadet için yaratılan insanın değerini, yaratılana ibadet alçaklığına düşürür.

Üçüncü olarak: Hakkın ve batılın varlığı, hayır ve şerrin varlığı, batılı hak ile ve şerri de hayr ile defetme, ALLAHu Teala’nın, üzerine mahlukatı yaratmış olduğu fıtrattır. Batıl, batıllığını ve azgınlığını devam ettirdiği sürece hak ile birleşmez ve ona tabi olmaz. Hak da, hak sıfatını kaybetmediği sürece batıla uymaz. Bunların olmasının imkanı yoktur. Eğer hak ve batıl bir araya gelmiş olsaydı, hayat fesada uğrar, kulların memleketlerin maslahatları yok olurdu. ALLAHu Teala’nın buyurduğu gibi…

“Eğer ALLAH, insanların bir kısmıyla, diğer bir kısmını savmasaydı elbette manastırlar, kiliseler, havralar ve içlerinde ALLAH’ın adının çokça anıldığı mescitler yıkılırdı.” (22 Hac/40)

“Size ne oluyor ki ALLAH yolunda ve: “Rabbimiz, bizi halkı zalim olan şu şehirden çıkar, bize katından bir sahip gönder, bize katından bir yardımcı yolla” diyen mustaz’af erkekler, kadınlar ve çocuklar uğrunda savaşmıyorsunuz?” (4 Nisa/75)

“De ki: Hak geldi, batıl da çekişe çekişe can verdi. Çünkü batıl, can çekişe çekişe yok olucudur.” (17 İsra/81)

“Bilakis Biz, hakkı batıl üzerine bırakırız da hak onun beynini darmadağın eder. O da derhal çekişerek can verir. Nitelendirmenizden ötürü vay size!” (21 Enbiya/18)

“İşte ALLAH hak ile batıla böyle örneklendirir.” (13 Ra’d/17)

Hak ve batıl, devamlı bir kavga içindedir. Ta ki kıyamet kopuncaya kadar. Onlardan birinin, diğeriyle birlikte yaşama veya dostluk içinde bulunma ihtimali asla düşünülemez!

Dördüncü olarak: Hak ve batıl üzere olan bütün insanların, sadece insan olma esası üzerinde –hümanizm- bir araya getirilmesi, asla fiiliyata dökülemeyecek bir hayaldir.

ALLAHu Teala şöyle buyurur: “Eğer güç yetirseler sizi dininizden döndürünceye kadar sizinle savaşmalarını sürdürürler.” (2 Bakara/217)

“Nasıl olabilir ki! Size karşı üstünlük sağlarlarsa hakkınızda hiçbir yemin ve hiçbir ahid gözetmezler. Dilleriyle sizi hoşnut etmeye çalışırlar. Kalpleri ise isteksizdir. Onların çoğu fasık kimselerdir.” (9 Tevbe/8)

“Onların dinlerine uymadıkça yahudiler de hırıstiyanlar da asla senden haşnut olmazlar.” (2 Bakara/120)

Bu ve diğer birçok ayet, batıl fırkanın, hak ve hak ehlini tam olarak ele geçirmedikçe, tuzak, savaş ve harp hazırlıklarından vazgeçmeyeceklerine delalet etmektedir.

Günümüz vakıası, Kur’an-ı Kerim’de geçeni bu ayetlerin tamamını doğrulamaktadır. Yakın geçmişte, Bosna-Hersek’teki müslümanlara yönelik yapılan katliamlar, bugün ise, Çeçenistan ve Filistin’deki müslümanlara yönelik katliamlar, Afganistan, Eritre, Keşmir, Filipinler ve Endenozya’daki müslümanlara yapılanlar, sadece burada sayabildiklerimizdir. Öyle ki, küfür ve nifak milletlerinin nefretleri altındaki müslümanlar acı ile feryat etmektedirler...

Beşinci olarak: İnsan olma esası üzere bir araya gelme iddiası, adaletle çelişir. Zira yeryüzündeki en kafir ve en günahkar insanlarla, yeryüzündeki en muttaki insanı ve yine yeryüzünü fesada uğratan zalim ile yeryüzünü ıslah edeni eşit görmek manasına gelir. Bu ise, zulüm ve azgınlığın kaynağıdır.

ALLAHu Teala şöyle buyurur: “Mü’min kimse fasık kimse gibi midir? Bunlar eşit olmazlar.” (32 Secde/18)

“Öyle ya, (ALLAH’a) teslimiyet gösterenleri, o günahkarlar gibi tutar mıyız hiç?” (68 Kalem/35)

“İman edip salih amel işleyenleri yeryüzünde fesad çıkaranlar gibi mi kılarız? Yahut takva sahiplerini günahkarlar gibi mi kılarız?” (38 Sad/28)

Altıncı olarak: İslam’daki dostluk ve düşmanlık akidesi, dil, ırk ve bölge farklılığına bakmadan bütün insanları şu iki kısma ayırır: Mü’min ve kafir...
Halbuki diğer akidelerde insanlar, birbirinden nefret eden yüzlerce guruba ayrılmaktadırlar. Dolayısıyla insanları en az parçalanma ile biraraya getiren, İslam’dır.

Yedinci olarak: İslam’da üstünlüğü belirleyen mizan, takvadır. İnsanların diline, ırkına, memleketine ve rengine bakmaksızın sadece takva üstünlüğüne itibar edilir. Bu ise, insanları birçok farklı gurublara ayıran ve üstünlük mizanı daima farklılık gösteren beşeri sistemlerin tersinedir.

Sekizinci olarak: İslam’daki dostluk ve düşmanlık akidesi, ümmeti her türlü askeri ve kültürel saldırılardan koruyan bir kale niteliğindedir. Yine bu akide, ümmeti suçlu kafirlerden ayrıştıran bir kaledir…
Ümmeti, Filistin topraklarında siyonist devleti kabul etmemeye ve onlara düşmanlık beslemeye iten etken şüphesiz ki bu akideden başkası değildir. Eğer ki siyonist yahudilerin tamamı, İslam’a samimi bir şekilde girmiş olsalar, acaba müslümanların onlara olan düşmanlığı devam eder mi? Elbette ki hayır... Zira bu durumda bütün müslümanlar ALLAHu Teala’nın şu emrine itaat ederler:

“Mü’minler ancak kardeştirler.” (49 Hucurat/10)

Yeryüzünde, kendilerinde hayat olanlar ile kendilerinde hayat işareti kalmamış olan yaşayan ölüler arasındaki farkı düşün… Göreceksin ki, yaşayanlar, yaşayan ölülerin aksine dostluk ve düşmanlık kalesine bağlı kalanlardır.

Bu nedenle ALLAHu Teala’nın düşmanları, müslüman çocukların kalplerindeki dostluk ve düşmanlık akidesini yok etmeye ve bu akide yerine çok zayıf olan bir takım cahiliyye dostluklarını yerleştirmeye çalışmaktadırlar. Eğer bunu başarabilirlerse, şüphesiz işgallerini devam ettirmek onlar için çok daha kolaylaşacaktır.

Dokuzuncu olarak: Nasıl ki küfür milletleri ve tağutlar bizlere karşı düşmanlık ve nefret besliyorlarsa, bizim de onlara karşı düşman ve nefret beslememiz en doğal hakkımızdır.

ALLAHu Teala şöyle buyurur: “Bununla beraber müşrikler sizinle nasıl topluca savaşırlarsa siz de onlarla topluca savaşın.” (9 Tevbe/36)

Mü’minler hakkında da şöyle buyurur: “Ve onlar ki, kendilerine zulüm isabet ettiğinde yardımlaşarak zulme karşılık verirler.” (42 Şura/39)

İbrahim en-Nehai şöyle der: “Onlar küçümsenmeyi kötü görürlerdi, güç yetirebildiklerinde ise (insanları) affederlerdi.”

Onlar, batılları, küfürleri ve dünyevi ihtirasları nedeniyle bize karşı düşmanlık ve nefret beslerler. Biz ise, hak ve hidayet nurunu, yeryüzü ve gökyüzünün cennetlerini göstermek için düşmanlık besleriz. Bu düşmanlık, gerçekte hayırlı bir düşmanlıktır. Belki de bu, onların ALLAH’ın dini olan İslam’a girmeleri için bir sebep olur.

ALLAHu Teala’nın buyurduğu gibi: “İbrahim’de ve onunla beraber olanlarda, sizin için gerçekten güzel bir örnek vardır. Onlar kavimlerine demişlerdi ki: “Biz sizden ve sizin ALLAH’tan başka taptıklarınızdan uzağız. Sizi tanımıyoruz. Siz bir tek ALLAH’a iman edinceye kadar, sizinle bizim aramızda sürekli bir düşmanlık ve öfke belirmiştir.” (60 Mümtehine/4)

Bu, düşmanlığın sebebi dünya ihtirasları ya da kulun, kula kulluk yapması değildir. Bu düşmanlık, onlar tek olan ALLAH’a iman edinceye kadar devam eder. Eğer onlar, tek olan ALLAH’a iman ederlerse, bu düşmanlık yerini barışa ve nefret ise yerini sevgi ve kardeşliğe bırakır... ALLAHu Teala’nın buyurduğu gibi: “Eğer tevbe eder, namaz kılar, zekat verirlerse, artık dinde kardeşlerinizdir.” (9 Tevbe/11)

Onlara göstermiş olduğumuz düşmanlık, ibadet ve herkes için hayrı istemektir. Onların bize göstermiş oldukları düşmanlık ise, şirk, küfür ve herkes için şerri istemektir.

Hamd Alemlerin Rabbi Olan ALLAH’a Mahsustur.

25 şubat cumartesi-193.gün-tevbe 8.sayfa


41. Gerek yaya olarak, gerek binek üzerinde(6) Allah yolunda sefere çıkın. Mallarınızla, canlarınızla Allah yolunda cihad edin. Eğer bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır.
(6) Âyetin bu kısmına tefsir bilginlerince, "Gençler ve yaşlılar olarak", "Siz kolay da gelse, zor da gelse" gibi çeşitli anlamlar da verilmiştir.
42. Eğer yakın bir dünya menfaati ve kolay bir yolculuk olsaydı, (sefere katılmayan münafıklar da) mutlaka sana uyarlardı. Fakat meşakkatli yol, onlara uzak geldi. Gerçi onlar, "Eğer gücümüz yetseydi, elbette sizinle beraber çıkardık" diye Allah'a yemin edeceklerdir. Onlar kendilerini helâke sürüklüyorlar. Allah, biliyor ki onlar kesinlikle yalancıdırlar.
43. Allah, seni affetsin! Doğru söyleyenler sana iyice belli olup, yalancıları bilinceye kadar beklemeden niçin onlara izin verdin?
44. Allah'a ve âhiret gününe iman edenler, mallarıyla ve canlarıyla cihad etmekten geri kalmak için senden izin istemezler. Allah, kendine karşı gelmekten sakınanları çok iyi bilendir.
45. Ancak Allah'a ve ahiret gününe inanmayan, kalpleri şüpheye düşüp kendileri de o şüphelerinin içinde bocalayan kimseler senden izin isterler.
46. Onlar eğer savaşa çıkmak isteselerdi, elbette bunun için bir hazırlık yaparlardı. Fakat Allah onların harekete geçmelerini istemedi de onları geri bıraktı ve onlara, "Oturun, oturan âcizlerle beraber" denildi.
47. Eğer onlar da sizin içinizde (sefere) çıksalardı, size bozgunculuktan başka bir katkıları olmayacak ve sizi fitneye düşürmek için aranızda koşuşturacaklardı. Aranızda onları dinleyecek kişiler de vardı. Allah, zalimleri hakkıyla bilendir.

24 Şubat 2012 Cuma

24 şubat cuma 192.gün-tevbe suresi 7.sayfa


37. Haram ayları ertelemek(4), ancak inkârda daha da ileri gitmektir ki bununla inkâr edenler saptırılır. Allah'ın haram kıldığı ayların sayısına uygun getirip böylece Allah'ın haram kıldığını helâl kılmak için haram ayı bir yıl helâl, bir yıl haram sayıyorlar. Onların bu çirkin işleri, kendilerine süslenip güzel gösterildi. Allah, inkârcı toplumu doğru yola iletmez.(5)
(4) Kur'an'da "en-Nesî" diye ifade edilen bu uygulama kısaca; Cahiliye devrinde, kan dökülmesi yasak olan dört aydan arka arkaya gelen Zilkâde, Zilhicce ve Muharrem aylarından birinin yerini yasak kapsamına girmeyen bir başka ay ile değiştirerek, yasak devre içinde savaşıp kan dökebilecekleri bir ara dönem oluşturmaları uygulamasıdır. Yasak aylar uygulaması İslâm'da kaldırılmıştır.
(5) Doğru yol Kur'an'da apaçık gösterilmiştir. Âyette, tercihlerini sapıklıktan, inkârdan yana kullananların, bu tercihlerine rağmen doğru yola iletilmeyeceği, bir kural olarak ifade edilmektedir. Benzer diğer âyetleri de böyle anlamak gerekir.
38. Ey iman edenler! Ne oldunuz ki, size "Allah yolunda sefere çıkın" denilince, yere çakılıp kaldınız. Yoksa ahiretten vazgeçip dünya hayatını mı seçtiniz? Oysa ahirete göre dünya hayatının yararı, pek az bir şeydir.
39. Eğer Allah, yolunda sefere çıkmazsanız, sizi elem dolu bir azap ile cezalandırır ve yerinize sizden başka bir toplum getirir. Siz ise O'na hiçbir zarar veremezsiniz. Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
40. Eğer siz ona (Peygamber'e) yardım etmezseniz, (biliyorsunuz ki) inkâr edenler onu iki kişiden biri olarak (Mekke'den) çıkardıkları zaman, ona bizzat Allah yardım etmişti. Hani onlar mağarada bulunuyorlardı. Hani o arkadaşına, "Üzülme, çünkü Allah bizimle beraber" diyordu. Allah da onun üzerine güven duygusu ve huzur indirmiş, sizin kendilerini görmediğiniz birtakım ordularla onu desteklemiş, böylece inkâr edenlerin sözünü alçaltmıştı. Allah'ın sözü ise en yücedir. Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

23 Şubat 2012 Perşembe

23 şubat perşembe-191.gün-tevbe suresi 6.sayfa


32. Allah'ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istiyorlar. Oysa kâfirler hoşlanmasalar da Allah, nurunu tamamlamaktan başka bir şeye razı olmaz.
33. O, Allah'a ortak koşanlar hoşlanmasalar bile dinini, bütün dinlere üstün kılmak için, peygamberini hidayetle ve hak dinle gönderendir.
34. Ey iman edenler! Hahamlardan ve rahiplerden birçoğu, insanların mallarını haksız yollarla yiyorlar ve Allah'ın yolundan alıkoyuyorlar. Altın ve gümüşü biriktirip gizleyerek onları Allah yolunda harcamayanları elem dolu bir azapla müjdele.
35. O gün bunlar cehennem ateşinde kızdırılacak da onların alınları, böğürleri ve sırtları bunlarla dağlanacak ve, "İşte bu, kendiniz için biriktirip sakladığınız şeylerdir. Haydi tadın bakalım, biriktirip sakladıklarınızı!" denilecek.
36. Şüphesiz Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günkü yazısında, Allah katında ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü haram aylardır.(3) İşte bu, Allah'ın dosdoğru kanunudur. Öyleyse o aylarda kendinize zulmetmeyin. Fakat Allah'a ortak koşanlar sizinle nasıl topyekûn savaşıyorlarsa, siz de onlarla topyekûn savaşın. Bilin ki Allah, kendine karşı gelmekten sakınanlarla beraberdir.
(3) Haram aylar, Cahiliye devri uygulamasına göre, hürmet edilmesi gereken, savaş ve kan dökülmesi yasak olan kamerî aylar demektir. Bu aylardan Zilkâde on birinci, Zilhicce on ikinci, Muharrem birinci ve Receb yedinci aydır.

22 Şubat 2012 Çarşamba

22 şubat çarşamba-190.gün-tevbe suresi 5.sayfa

27. Sonra Allah, bunun ardından yine dilediği kimsenin tövbesini kabul eder. Allah, çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.
28. Ey iman edenler! Allah´a ortak koşanlar ancak bir pislikten ibarettir. Artık bu yıllarından sonra, Mescid-i Haram'a yaklaşmasınlar. Eğer yoksulluktan korkarsanız, Allah dilerse lütfuyla sizi zengin kılar. Şüphesiz Allah hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
29. Kendilerine kitap verilenlerden Allah'a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah'ın ve Resûlünün haram kıldığını haram saymayan ve hak din İslâm'ı din edinmeyen kimselerle, küçülerek (boyun eğerek) kendi elleriyle cizyeyi verinceye kadar savaşın.
30. Yahudiler, "Üzeyr, Allah'ın oğludur" dediler. Hıristiyanlar ise, "İsa Mesih, Allah'ın oğludur" dediler. Bu, onların ağızlarıyla söyledikleri (gerçeği yansıtmayan) sözleridir. Onların bu sözleri daha önce inkâr etmiş kimselerin söylediklerine benziyor. Allah, onları kahretsin. Nasıl da haktan çevriliyorlar!
31. (Yahudiler) Allah'ı bırakıp, hahamlarını; (hıristiyanlar ise) rahiplerini ve Meryem oğlu Mesih'i rab edindiler. Oysa, bunlar da ancak, bir olan Allah'a ibadet etmekle emrolunmuşlardır. O'ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştukları her şeyden uzaktır.

18 Şubat 2012 Cumartesi

18 şubat cumartesi-186.gün-tevbe suresi

9- TEVBE SÛRESİ
Son iki âyet hariç Medine döneminde, Peygamber Efendimizin irtihaline yakın bir zamanda
inmiştir. 129 âyettir. Sûre, adını Allah’ın kullarının tövbesini kabul edeceğini bildirdiği 104.
âyetten almıştır. İlk âyette geçen “berâet” kelimesinden dolayı sûreye Berâe sûresi adı da
verilmiştir. Başında besmele olmayan tek sûredir. Sûrenin başına besmelenin yazılmamış
oluşunu bazı bilginler, onun bir önceki sûrenin devamı mahiyetinde oluşu ile açıklamışlardır.
Sûrede başlıca, yaptıkları antlaşmalara bağlı kalmayan düşmanlarla ilişkilerin kesilmesi,
antlaşmalara bağlı kalanlara karşı ise antlaşmalara bağlı kalınmasının gerekliliği; Kur’an’ın
müslümanlar üzerinde oluşturduğu etki ve Hz. Peygamber’in müslümanlar adına duyduğu
endişe söz konusu edilmektedir.

1. Allah ve Resûlünden, kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz müşriklere kesin bir uyarıdır:
2. Yeryüzünde dört ay daha dolaşın. Şunu bilin ki, siz Allah’ı âciz bırakacak değilsiniz; Allah ise,
inkârcıları perişan edecektir.
3. Hacc-ı ekber gününde1, Allah ve Resûlünden bütün insanlara bir bildiridir: Allah ve Resûlü, Allah’a
ortak koşanlardan uzaktır. Eğer tövbe ederseniz, bu sizin için hayırlıdır. Ama yüz çevirirseniz, şunu iyi
bilin ki, siz Allah’ı âciz bırakabilecek değilsiniz. İnkârcılara, elem dolu bir azabı müjdele!
4. Ancak Allah’a ortak koşanlardan, kendileriyle antlaşma yapmış olduğunuz, sonra da antlaşmalarında
size karşı hiçbir eksiklik yapmamış ve sizin aleyhinize hiç kimseye yardım etmemiş olanlar, bu
hükmün dışındadır. Onların antlaşmalarını, süreleri bitinceye kadar tamamlayın. Şüphesiz Allah,
kendine karşı gelmekten sakınanları sever.
5. Haram aylar çıkınca bu Allah’a ortak koşanları artık bulduğunuz yerde öldürün, onları yakalayıp
hapsedin ve her gözetleme yerine oturup onları gözetleyin. Eğer tövbe ederler, namazı kılıp zekâtı da
verirlerse, kendilerini serbest bırakın. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.
6. Eğer Allah’a ortak koşanlardan biri senden sığınma talebinde bulunursa, Allah’ın kelâmını işitebilmesi
için ona sığınma hakkı tanı. Sonra da onu güven içinde olacağı yere ulaştır. Bu, onların bilmeyen bir
kavim olmaları sebebiyledir.

17 şubat cuma-185.gün-enfal suresi son sayfa

70. Ey Peygamber! Elinizdeki esirlere söyle: Eğer Allah, kalplerinizde (iman, ihlâs, iyi niyet gibi) bir hayır
(olduğunu) bilirse, sizden alınan fidyeden daha hayırlısını size verir ve sizi bağışlar. Allah, çok
bağışlayandır, çok merhamet edendir.
71. Eğer sana hainlik etmek isterlerse, (bil ki) onlar daha önce Allah’a da hainlik etmişlerdi de Allah
onlara karşı (sana) imkân vermişti. Allah, hakkıyla bilendir, hüküm ve hikmet sahibidir.
72. İman edip hicret eden ve Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp
(onlara) yardım edenler var ya, işte onlar birbirlerinin velileridir. İman edip hicret etmeyenlere
gelince, hicret edinceye kadar, onların velayetleri size ait değildir. Eğer din konusunda sizden yardım
isterlerse, sizinle aralarında sözleşme bulunan bir kavme karşı olmadıkça, yardım etmek üzerinize
borçtur. Allah, yaptıklarınızı hakkıyla görendir.
73. İnkâr edenler de birbirlerinin velileridir. Eğer siz bunların gereğini yapmazsanız, yeryüzünde bir
karışıklık ve büyük bir bozulma olur.
74. İman edip hicret eden ve Allah yolunda cihad edenler ve (muhacirleri) barındırıp (onlara) yardım
edenler var ya; işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve bol bir rızık vardır.
75. Daha sonra iman edip hicret eden ve sizinle birlikte cihad edenlere gelince, işte onlar da sizdendir.
Allah’ın kitabınca, kan akrabaları birbirlerine (varis olmaya) daha lâyıktırlar. Şüphesiz Allah hakkıyla
işitendir, hakkıyla bilendir.

16 Şubat 2012 Perşembe

16 şubat perşembe-184.gün-enfal suresi 9.sayfa

62,63. Eğer seni aldatmak isterlerse bilmiş ol ki sana yetecek Allah’tır. O, seni bizzat kendi yardımıyla ve
mü’minlerle destekleyen ve onların kalplerini uzlaştırandır. Şayet yeryüzündeki şeyleri tümüyle
harcasaydın, sen onların kalplerini uzlaştıramazdın. Fakat, Allah onların arasını uzlaştırdı. Şüphesiz O,
mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
64. Ey Peygamber! Sana ve sana tabi olan mü’minlere Allah yeter.
65. Ey Peygamber! Mü’minleri savaşa teşvik et. Eğer içinizde sabırlı yirmi kişi bulunursa, iki yüz kişiye
galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) yüz kişi bulunursa, inkâr edenlerden bin kişiye galip gelirler.
Çünkü onlar anlamayan bir kavimdir.
66. Şimdi ise, Allah yükünüzü hafifletti ve sizde muhakkak bir zaaf olduğunu bildi. Eğer içinizde sabırlı
yüz kişi olursa iki yüz kişiye galip gelirler. Eğer içinizde (sabırlı) bin kişi olursa, Allah’ın izniyle iki bin
kişiye galip gelirler. Allah, sabredenlerle beraberdir.
67. Yeryüzünde düşmanı tamamıyla sindirip hâkim duruma gelmedikçe, hiçbir peygambere esir almak
yakışmaz. Siz geçici dünya menfaatini istiyorsunuz, hâlbuki Allah ahireti (kazanmanızı) istiyor. Allah,
mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.13
68. Eğer Allah’ın daha önce verilmiş bir hükmü olmasaydı, aldığınız şey (fidye)den dolayı size büyük bir
azap dokunurdu.
69. Artık elde ettiğiniz ganimetten helâl ve temiz olarak yiyin. Allah’a karşı gelmekten sakının. Şüphesiz
Allah çok bağışlayandır, çok merhamet edendir.

15 şubat çarşamba-183.gün-enfal suresi 8.sayfa

53. Bunun sebebi şudur: Bir toplum kendilerinde bulunan (iyi davranışlar)ı değiştirmedikçe, Allah onlara
verdiği bir nimeti değiştirmez ve şüphesiz Allah hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
54. Bunların durumu, tıpkı Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin durumu gibidir. Onlar Rablerinin
âyetlerini yalanlamışlar, biz de onları günahları sebebiyle helâk etmiştik ve Firavun ailesini de suda
boğmuştuk. Hepsi de zalim kimselerdi.
55. Şüphesiz Allah katında, yeryüzünde yürüyen canlıların en kötüsü, inkâr edenlerdir. Artık onlar iman
etmezler.
56. Onlar, kendileriyle antlaşma yaptığın, sonra da her defasında antlaşmalarını hiç çekinmeden bozan
kimselerdir.
57. Eğer onları savaşta yakalarsan, bunlar(a vereceğin ceza) ile arkalarındakileri de dağıt ki ibret alsınlar.
58. (Antlaşma yaptığın) bir kavmin hainlik etmesinden korkarsan, sen de antlaşmayı bozduğunu aynı
şekilde onlara bildir. Çünkü Allah, hainleri sevmez.
59. İnkâr edenler, asla yakayı kurtardıklarını zannetmesinler. Çünkü onlar (sizi) âciz bırakamazlar.
60. Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin
düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği diğer düşmanları
korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez.
61. Eğer onlar barışa yanaşırlarsa, sen de ona yanaş ve Allah’a tevekkül et. Çünkü O, hakkıyla işitendir,
hakkıyla bilendir.

14 Şubat 2012 Salı

dua

"Ağustos 2002 - Yazmaktan elim ağrıyor, sırtım tutuldu. Yaşlanıyorum. 41 yaşındayım ama 50 gibi hissediyorum. Romatizmam ve böbrek rahatsızlığım var. İşitmede, görmede sorun yaşıyorum."
"Mart 2005 - Yaşamımın ruhusun. Kalbimin seçtiğisin. Gözümün nurusun... Benim için ne kadar önemli olduğunu bilemezsin. Sen kırılırsan ben de kırılırım. Sen güçsüzleşirsen ben de güçsüzleşirim. Ölürsen ölürüm. Ruh... eşimsin. Güçlü durmana ihtiyacım var."
"Ağustos 2008 - Sevgilim, evet çok kilo kaybettim, evet çok hastalığım var, görmem bozuldu, kemiklerim ağrıyor ve saçlarım beyazladı. Evet, yaşlandım. Ama kalbim hala genç, zihnim güçlü."
Guantanamo esirlerini dualarımızda unutmayalım...Allah'ım kardeşlerimizi esaretten kurtar.amin
http://www.pressmedya.com/?aType=haber&ArticleID=6627 
 

14 şubat salı-182.gün-enfal suresi 7.sayfa

46. Allah’a ve Resûl’üne itaat edin ve birbirinizle çekişmeyin. Sonra gevşersiniz ve gücünüz, devletiniz
elden gider. Sabırlı olun. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.
47. Şımarıp böbürlenmek, insanlara gösteriş yapmak ve (halkı) Allah yolundan alıkoymak için
yurtlarından çıkanlar (Mekke müşrikleri) gibi olmayın. Allah, onların yaptıklarını kuşatıcıdır.
48. Hani şeytan onlara yaptıklarını süslemiş ve, “Bu gün artık insanlardan size galip gelecek (kimse) yok,
mutlaka ben de size yardımcıyım.” demişti. Fakat iki taraf (savaş alanında) yüz yüze gelince (şeytan),
gerisingeriye dönüp, “Ben sizden uzağım. Çünkü ben sizin görmediğiniz şeyler (melekler)12
görüyorum. Ben Allah’tan korkarım. Allah, cezası çetin olandır” demişti.
49. Hani münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunan kimseler, “Bunları dinleri aldatmış” diyorlardı. Hâlbuki
kim Allah’a tevekkül ederse, hiç şüphesiz Allah mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
50. Melekler, kâfirlerin yüzlerine ve artlarına vura vura ve “haydi tadın yangın azabını” diyerek canlarını
alırken bir görseydin.
51. (Ey kâfirler!) Bu, sizin ellerinizin önceden yaptığının karşılığıdır. Yoksa, Allah kullarına zulmedici
değildir.
52. Bunların durumu tıpkı Firavun ailesi ve onlardan öncekilerin durumu gibidir. Allah’ın âyetlerini inkâr
etmişler, Allah da kendilerini günahları sebebiyle hemen yakalamıştı. Şüphesiz Allah kuvvetlidir, azabı
çetin olandır.

13 Şubat 2012 Pazartesi

13 şubat pazartesi-181.gün-enfal suresi 6.sayfa

41. Bilin ki, ganimet olarak aldığınız herhangi bir şeyin beşte biri mutlaka Allah’a, Peygamber’e, onun
yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolculara aittir. Eğer Allah’a; hak ile batılın birbirinden ayrıldığı
gün, (yani) iki ordunun (Bedir’de) karşılaştığı gün kulumuza indirdiklerimize11 inandıysanız (bunu
böyle bilin). Allah, her şeye hakkıyla gücü yetendir.
42. Hani siz vadinin (Medine’ye) yakın tarafında; onlar uzak tarafında, kervansa sizin aşağınızdaydı.
(Onlar sayıca sizden öylesine fazla idi ki), şâyet buluşmak üzere sözleşmiş olsaydınız (durumu fark
edince) sözleşmenizde ayrılığa düşerdiniz (savaşa yanaşmazdınız). Fakat Allah, olacak bir işi
(mü’minlerin zaferini) gerçekleştirmek için böyle yaptı ki, ölen açık bir delille ölsün, yaşayan da açık
bir delille yaşasın. Şüphesiz Allah, elbette hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
43. Hani Allah sana onları uykunda az gösteriyordu. Eğer sana onları çok gösterseydi elbette gevşerdiniz
ve o iş hakkında birbirinizle çekişirdiniz. Fakat Allah (sizi bunlardan) kurtardı. Çünkü O, göğüslerin
özünü (kalplerde olanı) hakkıyla bilendir.
44. Hani karşılaştığınız zaman onları gözlerinize az gösteriyor, sizi de onların gözlerinde azaltıyordu ki
Allah, olacak bir işi gerçekleştirsin. Bütün işler Allah’a döndürülür.
45. Ey iman edenler! (Savaş için) bir toplulukla karşılaştığınız zaman sebat edin ve Allah’ı çok anın ki
kurtuluşa eresiniz.

10 Şubat 2012 Cuma

dizilere, leyla mecnunlara ,şiirlere gömülmüş, romantizme boğulmuş,... adını bilmediğim milyon tane safsatayla gençliğini geçiren müslüman kardeşlerim, suratını as demiyorum, güleryüzünü sök demiyorum... 

bugün öfkeden dişlerin gıcırdamıyorsa
ya o dişlerini sök at ya da artık bilemeye başla... 
onlar asırlar önce Allah'ın dinini ve müminleri düşman olarak bellediler
artık sen de karar ver! düşmanını seç!
bugün ona nasıl zarar veririm diye düşün!
yarın ona nasıl zarar veririm diye düşün! ertesi gün ve bir sonraki gün ve ondan sonraki gün... onun hangi böbreğine yumruğumu atacağım diye düşün!
hemen şimdi ellerini kaldır ve meleklerden bir ordunun harekete geçmesi için Rabbine yalvar!
sürekli dua et, yolda,otobüste,işte.. Ya Muntakim, Ya Kahhar zikrin olsun
duayı bırakma,yumruklarını gevşetme, küfrün belini kırmaya odaklan, meleklerden ilham al, zalimlerin parmaklarına yüzlerine boyunlarına vurmayı hayal et.
unutma humusta bıçakla boğazlanan bebek senin öz kardeşin!
artık şu diken senin de ayağına batsın, uykun kaçsın...

10 şubat cuma 178.gün-enfal suresi 3.sayfa


17. (Savaşta) onları siz öldürmediniz, fakat Allah onları öldürdü. Attığın zaman da sen atmadın, fakat
Allah attı. Mü’minleri, tarafından güzel bir imtihanla denemek için Allah öyle yaptı.4 Şüphesiz Allah
hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.

18. İşte durum bu: (Allah, mü’minleri güzel bir şekilde dener). Bir de Allah, kâfirlerin tuzağını zayıf
düşürendir.
19. (Ey inkârcılar!) Eğer fetih5 istiyorsanız işte size fetih geldi. Eğer (peygambere karşı gelmekten)
vazgeçerseniz, bu sizin için daha hayırlı olur. Eğer dönerseniz biz de döneriz. Çok olsa bile
topluluğunuz size hiç fayda vermez. Çünkü Allah mü’minlerle beraberdir.
20. Ey iman edenler! Allah’a ve Resûlüne itaat edin ve (Kur’an’ı) dinlediğiniz hâlde ondan yüz çevirmeyin.
21. İşitmedikleri hâlde, “işittik” diyenler gibi de olmayın.
22. Şüphesiz, yeryüzünde yürüyen canlıların Allah katında en kötüsü, akıllarını kullanmayan (gerçeği
görmeyen) sağırlar, dilsizlerdir.
23. Allah, onlarda bir hayır (hakka yöneliş) olduğunu bilseydi, elbette onlara işittirirdi. Onlara işittirseydi
dahi mutlaka yine yüz çevirerek dönüp giderlerdi.
24. Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah’ın ve Resûlü’nün çağrısına
uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O’nun huzurunda toplanacaksınız.
25. Sadece içinizden zulmedenlere erişmekle kalmayacak olan bir azaptan sakının ve bilin ki Allah, azabı
çetin olandır.

9 şubat perşembe 177.gün-enfal suresi 2.sayfa


9. Hani Rabbinizden yardım istiyor, yalvarıyordunuz. O da, “Ben size ard arda bin melekle yardım
ediyorum” diye cevap vermişti.3
10. Allah bunu, sadece bir müjde olsun ve onunla kalpleriniz yatışsın diye yapmıştı. Yoksa yardım ancak
Allah katındandır. Şüphesiz Allah, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.
11. Hani (Allah) kendi tarafından bir güvenlik olarak sizi hafif bir uykuya daldırıyor; sizi temizlemek,
sizden şeytanın vesvesesini gidermek, kalplerinizi pekiştirmek ve ayaklarınızı sağlam bastırmak için
üzerinize gökten yağmur yağdırıyordu.
12. Hani Rabbin meleklere, “Ben sizinle beraberim. İman edenlere sebat verin. Ben kâfirlerin kalplerine
korku salacağım. Şimdi vurun boyunlarının üstüne. Vurun, onların bütün parmaklarına” diye
vahyediyordu.
13. Bu, onların Allah’a ve Resûlüne karşı gelmelerindendir. Her kim de Allah’a ve Resûlüne karşı gelirse
bilsin ki Allah’ın cezası şiddetlidir.
14. İşte şimdi siz tadın onu! Kâfirlere bir de cehennem azabı vardır.
15. Ey iman edenler. Savaş düzeninde iken kâfirlerle karşılaştığınız zaman sakın onlara arkanızı dönmeyin
(savaştan kaçmayın).
16. -Savaş taktiği olarak düşmanı vurmak için çekilme, ya da diğer bir birliğe katılmak durumu hariçböyle
bir günde her kim onlara arkasını dönerse mutlaka o, Allah’ın gazabına uğramış olur. Onun
varacağı yer de cehennemdir. Ne kötü varılacak yerdir orası!

8 Şubat 2012 Çarşamba

8 şubat 2012 çarşamba -176.gün-Enfâl suresi



8 - ENFÂL SÛRESİ
Medine döneminde hicretin ikinci yılında Bedir savaşından sonra inmiştir. 75 Âyettir.Sûre, adını ilk ayetteki "el-Enfâl" kelimesinden almıştır.Enfâl savaş ganimeti demektir. Sûrede başlıca, savaş, özellikle Bedir savaşı sonrası elde edilen ganimetleri, bunların kimlere ve nasıl pay edileceği konu edilmektedir.

Bismillahirrahmânirrahîm
1.
(Ey Muhammed!) Sana ganimetler hakkında soruyorlar. De ki: “Ganimetler Allah’a ve Resûlüne aittir. O halde, eğer mü’minler iseniz Allah’a karşı gelmekten sakının, aranızı düzeltin, Allah ve Rasûlüne itaat edin.”
2.
Mü’minler ancak o kimselerdir ki; Allah anıldığı zaman kalpleri ürperir. Onun âyetleri kendilerine okunduğu zaman (bu) onların imanlarını artırır. Onlar sadece Rablerine tevekkül ederler.1
3.
Onlar namazı dosdoğru kılan, kendilerine rızık olarak verdiğimiz şeylerden Allah yolunda harcayan kimselerdir.
4.
İşte onlar gerçekten mü’minlerdir. Onlara, Rableri katında yüksek mertebeler, bağışlanma ve cömertçe verilmiş rızık vardır.
5.
Nasıl ki, Rabbin seni hak uğruna (savaşmak üzere) evinden çıkarmıştı. Mü’minlerden bir grup ise bu konuda kesinlikle isteksizlerdi.
6.
Gerçek apaçık ortaya çıktıktan sonra, sanki göz göre göre ölüme sürülüyorlarmış gibi seninle o konuda tartışıyorlardı.
7.
Hani Allah size iki taifeden birini, o sizindir diye va’dediyordu. Siz de güçsüz olanın sizin olmasını istiyordunuz. Oysa Allah sözleriyle hakkı meydana çıkarmak ve kafirlerin ardını kesmek istiyordu.2
8.
Bu, suçlular hoşlanmasa da Allah’ın hakkı ortaya çıkarması ve batılı ortadan kaldırması içindi

7 Şubat 2012 Salı

secde

secde ayeti vesilesiyle bir hatırlatma... dualarımızı Allah'a en yakın olduğumuz yerde, secdede yapalım... Mücahitlere zafer, esirlere sabır ve dayanma gücü, mustazaflara dertlerinde ferahlık ve güç, hastalara şifa, yetimlerin kalplerine ruhlarına bedenlerine şifa ve inşirah, ve Allah'ın düşmanlarından intikam için, Allah'ın isimlerini anarak secdede dua edelim, Ya Erhamerrahimin, Ya Şafi, Ya Kerim, Ya Muntakim, Ya Kahhar......

7 şubat 2012-175.gün-Araf suresi son sayfa


196.
Çünkü benim velim, Kitab’ı (Kur’an’ı) indiren Allah’dır. O, bütün salihlere velilik eder.
197.
Allah’tan başka taptıklarınızın ise size yardım etmeğe güçleri yetmez. Onlar kendilerine de yardım edemezler.
198.
Eğer onları, doğru yola çağırırsanız işitmezler. Sen onların sana baktıklarını görürsün, halbuki onlar görmezler.
199.
Sen af yolunu tut, iyiliği emret, cahillerden yüz çevir.
200.
Eğer şeytandan bir kışkırtma seni dürterse, hemen Allah’a sığın. Şüphesiz O, hakkıyla işitendir, hakkıyla bilendir.
201.
Şüphe yok ki Allah’a karşı gelmekten sakınanlar, kendilerine şeytandan bir vesvese dokunduğu zaman iyice düşünürler (derhal Allah’ı hatırlarlar da) sonra hemen gözlerini açarlar.
202.
Şeytanlara kardeş olanlara gelince, şeytanlar onları azgınlığın içine çekerler, sonra da bundan hiç geri durmazlar.
203.
(Ey Muhammed!) Onlara (istedikleri) bir âyet getirmediğin zaman (alay ederek) derler ki: “Onu (da) bir yerlerden derleyip toplasaydın ya.” De ki: “Ben ancak Rabbimden bana vahyedilene uymaktayım. Bu (Kur’an âyetleri) Rabbinizden gelen basiretlerdir (Gönül gözlerini aydınlatan nurlardır.) İman edecek bir topluluk için bir hidayet kaynağı ve bir rahmettir.”
204.
Kur’an okunduğu zaman ona kulak verip dinleyin ve susun ki size merhamet edilsin.
205.
Rabbini, içinden yalvararak ve korkarak, yüksek olmayan bir sesle sabah-akşam zikret ve gafillerden olma.
206.
Şüphesiz Rabbin katındaki (melek)ler O’na ibadet etmekten büyüklenmezler. O’nu tespih ederler ve yalnız O’na secde ederler.31

DUA ETMENİN USUL VE ÂDABI

DUA ETMENİN USUL VE ÂDABI

Fıkıh âlimlerinin, hadis âlimlerinin, önceki âlimlerle sonraki âlimlerin çoğunluğunun görüşüne göre duâ etmek müstâhabdır. Allah Telalâ şöyle buyurmuştur: (Rabbınız buyurdu ki, bana duâ edip isteyin, kabul edip size vereyim.)[2]

Yine Allah Tealâ:(Yalvararak ve gizlice Rabbinize duâ edin) buyurmuştur.[3]

Bu konuda ayetler çoktur ve meşhurdur.

Sahih olan hadislere gelince bunlar ziyadesiyle bilinen şeylerdir, anlatılmalarına da ihtiyaç yoktur. Biz yetecek kadar duaları ileride anlatacağız. Başarı Allah'dandır.

İmam Ebu'l-Kasim El-Kuşeyrî (Radıyallahu Anh) Risale'sinde şöyle demiştir:

Duâ mı, yoksa sükût ve rızâ mı daha faziletlidir? konusu üzerinde insanlar farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

Bir kısmı demiştir: "Duâ ibâdettir." diye geçen hadise dayanarak duâ daha faziletlidir. Çünkü duâ, Allah'a ihtiyacı göstermektir.

Bir kısmı da: Kaderin hükmü altında sükût etmek ve sönük olmak daha sağlamdır ve kaderin geçmiş hükmüne rızâ göstermek daha iyidir, demişlerdir.

Bir kısmı da şöyle demiştir: Duâ ve rızânın her ikisini bir araya getirmek için, dil ile duaya ve kalb ile rızâya sahib bulunmalıdır.

Kuşeyrî şöyle demiştir: Vakıtlar değişiktir. Bazı hallerde duâ, sükûttan daha faziletlidir. Duâ etmek edeb olur. Bazı hallerde de sükut etmek, duâ etmekten daha faziletli olur. O zaman sükût etmek edebdir. Bu ancak içinde bulunan hal ile anlaşılır. Eğer kalbinde duaya bir işaret buluyorsa onun duâ etmesi daha iyidir. Eğer sükût etmeye bir işaret buluyorsa, o zaman sükût etmek daha iyidir. Şöyle demek de doğrudur: Bir iş ki, müslümanların onda payı olacaktır yahut Allah Tealâ'nm onda bir hakkı vardır (müslümanların selâmetini istemek yahut Allah'ın dinini ikame etmek gibi) o zaman duâ etmek daha iyidir; çünkü duâ ibâdettir. Eğer işte şahsi bir pay varsa, sükut etmek daha iyidir. Duanın şartlarından biri de yemeğin helâl olmasıdır. Yahya İbni Muaz EI-Razî şöyle derdi: ben günah işler halde sana nasıl duâ ederim? Kerim olduğun halde de sana nasıl duâ etmem?

Kalbin huzur içinde olması da duanın edeblerindendir. İnşaallah delili gelecektir. Bazıları da demişlerdir ki, duadan maksad ihtiyacı göstermektir. Yoksa Allah Tealâ dilediğini yapar.

İmam Ebu Hamid El-Gazalî İhya'sında şöyle demiştir: Duanın edebleri ondur:

Birincisi: Arefe gününü, ramazan ayını ve cuma gününü, gecenin son üçte birini ve seher vakitlerini, şerefli zamanlar oldukları için gözetleyip seçmektir.

İkincisi: Bazı halleri fırsat bilip o hallerde duâ etmektir. Secde halinde, orduların karşılaşması zamanında, yağmur yağarken, namaz ikametinde ve ondan sonra duâ etmek gibi... Ben derim ki, kalbin yumuşaklığı halinde.

Üçüncüsü: Kıbleye yönelmek, iki eli kaldırmak ve duâ sonunda elleri yüze sürmek.

Dördüncüsü: Gizli ve aşikâr arasında sesi alçak tutmak.

Beşincisi: Taşkınlık haline dönüşen zorlama davranışlar yapmamaktır. En iyisi, Peygamber ve ashabından nakledilen duaları yapmaktır. Herkes güzel duâ yapamayacağı için, taşkınlığa düşmesinden korkulur.

Âlimlerden biri şöyle demiştir: Zillet ve ihtiyaç dili ile duâ et, fesahat ve gösteriş dili ile değil. Denilir ki: Âlimler ve zâhidler yedi kelimeden fazla duâ yapmazlar. Bakara sûresinin sonunda Allah Tealânm buyurduğu şu âyet buna şahidlik etmektedir:

"Rabbimiz, bizi muahaze etme..." Allah Tealâ hiç bir yerde bundan daha fazla kullarının duasından haber vermemiştir.

Ben derim ki, bunun benzeri, İbrahim Sûresinde olan Allah Tealâ'nın şu sözüdür:

"Hani İbrahim demişti: Rabbim! Bu beldeyi emniyet ve güven yeri yap.." Derim ki, âlimlerin çoğunluğunun görüşü, duâ konusunda kısıtlama yapmamaktır. Yedi kelimeden ziyade duâ etmek de mekruh değildir. Doğrusu kayıdsız olarak duayı uzatmak müstahabdır.

Altıncısı: Yalvarmak, iç huzuru duymak ve korkmaktır. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:

"Bütün peygamberler hayırlara koşarlar, umarak ve korkarak bize duâ ederlerdi. Bize karşı da teslimiyet içinde itaatkârdırlar."[4]

Yine Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: "Yalvararak ve gizlice Rabbinize duâ edin".[5]

Yedincisi: Kesinlikle istemek ve duanın kabul edildiğine inanmak, isteğinin kabulünü doğrulamak. Bunun delilleri çoktur ve meşhurdur. Süf-yan İbni Uyeyne (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir: Sizden hiç birinizi, kendi için bildiği günahı, duâ etmekten asla alıkoymasın; çünkü Allah Tealâ mahlûkatın en kötüsü olan İblis'in:

"Rabbim, insanlar dirilecekleri güne (kıyamete) kadar bana mühlet ver. Allah buyurdu: Sen mühlet verilenlerdensin." duasını kabul etmiştir.

Sekizinci: Duada ısrar etmek ve üç defa tekrarlamaktır. Duanın kabulünü acele istememektir.

Dokuzuncu: Allah Tealâ'nın ismini anarak duaya başlamaktır. Ben derim ki, Allah Tealâ'ya hamd ve senada bulunduktan sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e salât getirmek ve yine böyle başlangıçta olduğu gibi aynen duayı tamamlamak.

Onuncusu: Bu en önemlisidir ve duanın kabul edilmesinde esas ve asıl olandır. O da tevbe etmek, zulmü terk etmek ve Allah Tealâ'ya yönelmektir.

----

[2] Kur'anı Kerim, mü'min sûresi: 60.

[3] Kur'anı Kerim, A'raf: 55

[4] Kuranı Kerim, Enbiyâ Sürcsi:90. 

[5] Kur'anı Kerim, A'raf Süresi:55.

kaynak: İmam Nevevi-Ezkar (Uysal kitabevi.)