6 Temmuz 2012 Cuma

Arakan Katliamı

Rasulullah s.a.v dedi ki;"En makbul dua, gaibin gaibe yaptığı duadır."
-gaibin gaibe yaptığı; 
yani birbirini bilmeyen birbirinden habersiz müminlerin birbirine yaptığı dua-


Dünyanın sessiz bakışları arasında katledilen Arakan Müslümanlarına yönelik komplonun gerçeğini, kayıklarıyla gözyaşları içinde ölüme iade edilen Burmalı Müslüman kadın ve çocukların halini İslamtoday yazarlarından Muhammed Vail kaleme aldı:


Sokaklar, içlerindeki kadınlarla, çocuklarla ve yaşlılarla evler ateşe veriliyor. Yangın kendisine isabet etmeyenler sonunda Budistlerin keskin ölüm aletleriyle karşı karşıya kalacak. Böylece sokaklar yine Müslüman azınlığa karşı fırkacı nefret tanrılarına adak olarak ceset ve kanla dolacak.

Burma’da gördüğümüz, yeni bir sahne değil. Zira altmış senedir sürekli işlenen suçlar zinciri kapsamında, iktidardaki askeri hükümetin suç ortaklığı ve uluslararası suskunluğun ortasında; bazen daha az bazen de daha fazla kanlı şekilde benzer sahneler tekrarlandı. Amaç ise nüfusları 750 bin olan, hiçbir vatandaşlığı bulunmayan ve Bangladeş sınırındaki Kuzey Rakhine Eyaleti’nde yaşayan Müslümanları son şahsa kadar yok etmek!

Budistler tarafından kendilerine ‘ülke halkı olmayan şahıslar’ gözüyle baktığı Arakan Müslümanları kendilerine karşı kısa süre önce Budist bir kızın tecavüze uğradığı söylentisinden yola çıkılarak patlak veren şiddet dalgasıyla ilan edilmiş soykırım savaşı ve ırkçılık ruhu arasında yaşıyor. Tabi ki bu tecavüz olayı da yalan. Zira bölgedeki Müslümanlar bu iddiayı yalanlayarak ardında kendilerine karşı bu mezhepçi şiddet alevinin tutuşturulmasının ardında etnik ve siyasi sebepler olduğuna işaret etti. 
Komplonun başlangıcı

Burma hükümetinin Arakan Bölgesi’nde yaşayan Rohingya Müslüman azınlığa vatandaşlık vereceğini ilan etmesini Budist çoğunluğu oluşturan El Mag’lar yüzlerine atılan bir tokat gibi hissetti… Zira bu kararın, yeni doğmuş cumhuriyet hükümetinin gölgesinde seçim sonuçlarına ne derecede etki edeceğini çok iyi idrak ettikleri gibi, İslam’ın yayılmasına da büyük etki edeceğini biliyorlardı. 

Budistler fazla zaman geçmeden hükümetin Rohingya Müslümanlarına yönelik görüşünü ve konumunu değiştirmek, kamuoyunun ve hükümetin önünde onları ‘teröristler’ ve ‘dışarıdan gelenler’ olarak gösterebilmek için Burma’nın dışından; özellikle de Rusya’dan, Rohingya Müslümanlarının tanınmalarını durduracak ya da en azından engelleyecek komplolarını uygulayıp ülkede kargaşa çıkaracak bir grup genç topladı. Buna ek olarak dış kamuoyunun yokluğu, El Maglar’ın dizginleri kontrolü altında tutması ve Budist polisin suça ortaklığı ortamında Müslüman Rohingya halkını yok etmek için fırsat oluşturulmak istendi.

Fitne
Bu gergin ve komploların kurulduğu atmosferde takdir-i ilahi; Müslüman alimleri ve davetçileri taşıyan bir otobüs, Müslümanların neredeyse hiç bulunmadığı Budist kasabası Tass Wcokk’ta mola verdi. Otobüs mola verince Budistlerden bir grup kendilerine saldırdı. Yaklaşık 466 Budist, Müslüman alim ve davetçilerin ellerini ve ayaklarını insanlık dışı bşr surette bağladıktan sonra yüzlerine ve kafalarına sopalarla vurarak öldürdüler. Bir de fitne çıkarmak için bunu, Müslümanlardan birinin tecavüz edip öldürdüğünü iddia ettikleri Budist kızın intikamını almak için yaptıklarını, kıza tecavüz edip öldürenlerin kasabaya gelen davetçiler olduğundan şüphelendiklerini savundular! Oysa davetçiler aslında o kasabadan dahi değildi. Sadece bir davet turundan dönüş yolunda kasabada mola vermişlerdi. 

Utanç verici konum 

Bu olay karşısında hükümetin konumu ise her zamanki gibi utanç vericiydi ve açıkça El Mag Budistlerinin suçuna ortak oldu. Öyle ki tecavüz olayı şüphelisi iddiasıyla 4 Müslüman genci tutuklarken o masumları (davetçi ve alimleri) öldüren yüzlercesini bıraktı. Hükümetin bu tavrı ise Müslüman azınlığın kendilerine karşı uygulanan ayrımcılık ve ırkçılık politikasına tepki vermesine yol açtı. 

Fitne büyüyor
8 Haziran 2012 tarihinde ordu, 10 davetçinin öldürülmesini protesto etmek için herhangi bir gösteri ya da ayaklanma olur beklentisiyle Müslüman çoğunluğun yaşadığı Mangdo’daki camileri sardı. Aslında böyle bir şey El Mag Budistlerinin beklediği bir fırsattı. Protestocularla çıkan çatışmalar sonucunda hükümet sokağa çıkma yasağı koydu. Ardından Rohingya Müslümanlarının mahalleleri Budist polis tarafından sıkı ablukaya alındı. El Mag Budistleri ise yaşlı ve kadın Budistlerin dahi katıldığı Müslümanlara karşı sistematik yoketme kampanyalarını başlatmaları için başıboş bırakıldı. Yeryüzünde bozgunculuk çıkarmasına, Müslümanların köylerini ve evlerini kılıç ve bıçaklarla basmasına göz yumuldu. 

İşte böylece Budist El Mag polisinin ve olayların yatıştırılması ve Budist çoğunluğun yaşadığı Akyab ve Sittwe gibi daha başka mekanlara da sıçramaması için sadece bazı çağrılar yapmakla yetinen hükümetin gözleri önünde katletme, mahalle ve köyleri ateşe verme silsilesi başlamış oldu. Müslüman çoğunluğu yaşadığı bölgelerde hükümetin sokağa çıkma yasağını fırsat bilerek Müslümanların mahallelerini olduğu gibi ateşe verdiler. Hiçbir Müslümanın, Arakan’ın başkenti Akyab’a ilerleyemeyişini güvence altına aldılar.

Ölüme göç

Bu şiddetin ve soykırımın sonucu olarak Arakan Müslümanları; evleri de yakıldıktan sonra çareyi köhne teknelerle kaçmakta buldu. Ancak yemeksiz içeceksiz çıktıkları bu yolculuklarında çoğunun sonu daha komşu ülkelere varamadan ölmek olacaktı. 
AFP’nin haberine göre Bangladeş’te sınır muhafızları bir hafta kadar önce Rohingya Müslüman azınlıktan 300 Müslümanı taşıyan 8 kayığı geri gönderdi. Kayıklardakilerin çoğunluğunu ise Burma’daki şiddetten kaçmaya çalışan kadın ve çocuklar oluşturuyordu.

Bangladeş Sınır Muhafızları Gücü üyesi AFP’ye yaptığı açıklamada Şefik Er Rahman şöyle dedi: ‘300’den fazla Rohingya Müslümanı teknelerle Burma’nın Akyab şehrinden geldi. Teknelerde kadınlar ve çocuklar vardı ve çoğu ağlıyordu.’ Er Rahman, 8 teknenin Burma’ya; yani ölüme geri gönderildiğine işaret etti. 

Burma Müslümanlarına karşı düşmanlığın, Budistlerin toplumsal oluşumunda ana temellerden birini oluşturduğuna işaret edilmektedir. Öyle ki Burma’da Budistler Müslümanlara karşı –ülkede Müslümanların tarihsel varlığına karşın- yasadığı yollarla ülkeye göçetmiş bir toplum olarak bakıyor. 

1962 yılında gerçekleştirilen askeri darbeden bu yana askeri hükümet Müslümanların hükümette devlet işlerine ve orduya girmesini yasakladı. Geçen yüzyılın altmışlı ve yetmişli yıllarında binlercesini Bangladeş’e kovdu. Öte yandan Birleşmiş Milletler Burma Müslümanlarını dünyanın en çok zulüm gören azınlığı olarak kabul etmektedir. 

Baskı 
Burma’daki Budist rejim ülkedeki İslami kimliği bastırmak için oldukça sert tedbirlere başvurdu. Bu kapsamda camiler, tarihi okullar ve İslami eserler yıkıldı. Budist hükümet, zaman faktörünün etkisiyle yıkılan cami ve tarihi okulların onarımına da izin vermedi. Ekonomik baskılar da Budist hükümetin Burma Müslümanlarına karşı benimsediği zalim uygulamaların bir parçasıdır. Öyleki hükümet Müslümanların çoğunluğu oluşturduğu mahallelerde zorunlu gıda maddelerinin fiyatlarını iyice yükseltmiş, bu da kıtlık gibi bir durumun ortaya çıkmasına, binlerce Burmalı Müslümanın yaşamlarını sürdürebilmek için Tayland ve Bangladeş’teki sınır kamplarına kaçmalarına yol açmıştır. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum