7 Şubat 2012 Salı

DUA ETMENİN USUL VE ÂDABI

DUA ETMENİN USUL VE ÂDABI

Fıkıh âlimlerinin, hadis âlimlerinin, önceki âlimlerle sonraki âlimlerin çoğunluğunun görüşüne göre duâ etmek müstâhabdır. Allah Telalâ şöyle buyurmuştur: (Rabbınız buyurdu ki, bana duâ edip isteyin, kabul edip size vereyim.)[2]

Yine Allah Tealâ:(Yalvararak ve gizlice Rabbinize duâ edin) buyurmuştur.[3]

Bu konuda ayetler çoktur ve meşhurdur.

Sahih olan hadislere gelince bunlar ziyadesiyle bilinen şeylerdir, anlatılmalarına da ihtiyaç yoktur. Biz yetecek kadar duaları ileride anlatacağız. Başarı Allah'dandır.

İmam Ebu'l-Kasim El-Kuşeyrî (Radıyallahu Anh) Risale'sinde şöyle demiştir:

Duâ mı, yoksa sükût ve rızâ mı daha faziletlidir? konusu üzerinde insanlar farklı görüşler ileri sürmüşlerdir.

Bir kısmı demiştir: "Duâ ibâdettir." diye geçen hadise dayanarak duâ daha faziletlidir. Çünkü duâ, Allah'a ihtiyacı göstermektir.

Bir kısmı da: Kaderin hükmü altında sükût etmek ve sönük olmak daha sağlamdır ve kaderin geçmiş hükmüne rızâ göstermek daha iyidir, demişlerdir.

Bir kısmı da şöyle demiştir: Duâ ve rızânın her ikisini bir araya getirmek için, dil ile duaya ve kalb ile rızâya sahib bulunmalıdır.

Kuşeyrî şöyle demiştir: Vakıtlar değişiktir. Bazı hallerde duâ, sükûttan daha faziletlidir. Duâ etmek edeb olur. Bazı hallerde de sükut etmek, duâ etmekten daha faziletli olur. O zaman sükût etmek edebdir. Bu ancak içinde bulunan hal ile anlaşılır. Eğer kalbinde duaya bir işaret buluyorsa onun duâ etmesi daha iyidir. Eğer sükût etmeye bir işaret buluyorsa, o zaman sükût etmek daha iyidir. Şöyle demek de doğrudur: Bir iş ki, müslümanların onda payı olacaktır yahut Allah Tealâ'nm onda bir hakkı vardır (müslümanların selâmetini istemek yahut Allah'ın dinini ikame etmek gibi) o zaman duâ etmek daha iyidir; çünkü duâ ibâdettir. Eğer işte şahsi bir pay varsa, sükut etmek daha iyidir. Duanın şartlarından biri de yemeğin helâl olmasıdır. Yahya İbni Muaz EI-Razî şöyle derdi: ben günah işler halde sana nasıl duâ ederim? Kerim olduğun halde de sana nasıl duâ etmem?

Kalbin huzur içinde olması da duanın edeblerindendir. İnşaallah delili gelecektir. Bazıları da demişlerdir ki, duadan maksad ihtiyacı göstermektir. Yoksa Allah Tealâ dilediğini yapar.

İmam Ebu Hamid El-Gazalî İhya'sında şöyle demiştir: Duanın edebleri ondur:

Birincisi: Arefe gününü, ramazan ayını ve cuma gününü, gecenin son üçte birini ve seher vakitlerini, şerefli zamanlar oldukları için gözetleyip seçmektir.

İkincisi: Bazı halleri fırsat bilip o hallerde duâ etmektir. Secde halinde, orduların karşılaşması zamanında, yağmur yağarken, namaz ikametinde ve ondan sonra duâ etmek gibi... Ben derim ki, kalbin yumuşaklığı halinde.

Üçüncüsü: Kıbleye yönelmek, iki eli kaldırmak ve duâ sonunda elleri yüze sürmek.

Dördüncüsü: Gizli ve aşikâr arasında sesi alçak tutmak.

Beşincisi: Taşkınlık haline dönüşen zorlama davranışlar yapmamaktır. En iyisi, Peygamber ve ashabından nakledilen duaları yapmaktır. Herkes güzel duâ yapamayacağı için, taşkınlığa düşmesinden korkulur.

Âlimlerden biri şöyle demiştir: Zillet ve ihtiyaç dili ile duâ et, fesahat ve gösteriş dili ile değil. Denilir ki: Âlimler ve zâhidler yedi kelimeden fazla duâ yapmazlar. Bakara sûresinin sonunda Allah Tealânm buyurduğu şu âyet buna şahidlik etmektedir:

"Rabbimiz, bizi muahaze etme..." Allah Tealâ hiç bir yerde bundan daha fazla kullarının duasından haber vermemiştir.

Ben derim ki, bunun benzeri, İbrahim Sûresinde olan Allah Tealâ'nın şu sözüdür:

"Hani İbrahim demişti: Rabbim! Bu beldeyi emniyet ve güven yeri yap.." Derim ki, âlimlerin çoğunluğunun görüşü, duâ konusunda kısıtlama yapmamaktır. Yedi kelimeden ziyade duâ etmek de mekruh değildir. Doğrusu kayıdsız olarak duayı uzatmak müstahabdır.

Altıncısı: Yalvarmak, iç huzuru duymak ve korkmaktır. Allah Tealâ şöyle buyurmuştur:

"Bütün peygamberler hayırlara koşarlar, umarak ve korkarak bize duâ ederlerdi. Bize karşı da teslimiyet içinde itaatkârdırlar."[4]

Yine Allah Tealâ şöyle buyurmuştur: "Yalvararak ve gizlice Rabbinize duâ edin".[5]

Yedincisi: Kesinlikle istemek ve duanın kabul edildiğine inanmak, isteğinin kabulünü doğrulamak. Bunun delilleri çoktur ve meşhurdur. Süf-yan İbni Uyeyne (Allah ona rahmet etsin) şöyle demiştir: Sizden hiç birinizi, kendi için bildiği günahı, duâ etmekten asla alıkoymasın; çünkü Allah Tealâ mahlûkatın en kötüsü olan İblis'in:

"Rabbim, insanlar dirilecekleri güne (kıyamete) kadar bana mühlet ver. Allah buyurdu: Sen mühlet verilenlerdensin." duasını kabul etmiştir.

Sekizinci: Duada ısrar etmek ve üç defa tekrarlamaktır. Duanın kabulünü acele istememektir.

Dokuzuncu: Allah Tealâ'nın ismini anarak duaya başlamaktır. Ben derim ki, Allah Tealâ'ya hamd ve senada bulunduktan sonra Peygamber Sallallahu Aleyhi ve Sellem'e salât getirmek ve yine böyle başlangıçta olduğu gibi aynen duayı tamamlamak.

Onuncusu: Bu en önemlisidir ve duanın kabul edilmesinde esas ve asıl olandır. O da tevbe etmek, zulmü terk etmek ve Allah Tealâ'ya yönelmektir.

----

[2] Kur'anı Kerim, mü'min sûresi: 60.

[3] Kur'anı Kerim, A'raf: 55

[4] Kuranı Kerim, Enbiyâ Sürcsi:90. 

[5] Kur'anı Kerim, A'raf Süresi:55.

kaynak: İmam Nevevi-Ezkar (Uysal kitabevi.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Yorum